top of page
Writer's picture Zeynep Gizem Senel

Şahane Hayat: Amerika gözünden savaşlar ve dönüşümler

Frank Capra'nın 1946 yapımı klasiği Şahane Hayat (It's a Wonderful Life), Noel arifesinde yaşlı amcasının aile şirketi hesabından çektiği 8.000 doları kaybetmesiyle bir krizle karşılaşan George Bailey'nin hikayesini anlatır. Onu korumak için göklerden gönderilen koruyucu melek, George'a onsuz dünyanın nasıl olacağına dair bir fikir verir. Topluluğu için değerli olduğuna ikna olarak depresyonundan kurtulur, ailesinin yanına döner ve birinin hayatını gerçekten harika kılan şeyin başkalarının sevgisi ve dostluğu olduğunu fark eder. It's a Wonderful Life, ağır politik meseleleri doğrudan ele almasa da etkiyi yaratan filmlerdendir.

Filmin başında, George adına yakarışlar göklere ulaştıktan sonra, iki melek figürü nasıl karşılık verecekleri konusunda konuşur. Uzayda ışık kümeleri olarak görünen melekler Joseph ve Franklin, henüz bir insana yardım ederek kanatlarını kazanmamış, yaşarken saatçi olan Clarence adında acemi bir meleği çağırırlar. Clarence, depresyon ve intihar düşünceleriyle boğuşan George'u kurtarmaya hevesli olsa da Franklin, Clarence'a "Bir adama yardım edeceksen onun hakkında bir şeyler bilmek istersin, değil mi?” diye sorar. Clarence, George'un 1919'da erkek kardeşinin donmuş göle düşmesinden İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar olan hayatı hakkında bir arka plan dersi alırken, seyirci de Frank Capra'nın küçük kasabası üzerinden Amerikan tarihini öğrenir.




Capra, New York Bedford Şelalesi'nin donmuş gölünde kardeşinin hayatını kurtaran 12 yaşındaki George'u gösterdikten sonra izleyiciyi, Clarence'ın gözlerinden kahramanca anın dalgalı etkilerine götürür.George kurtarma sırasında kötü bir soğuk algınlığına yakalanır; ortaya çıkan enfeksiyon, tek kulağında işitme kaybına neden olur ve haftalarca eczanedeki işine dönmesini engeller. Döndüğünde patronu Bay Gower'ı arka odada umutsuz, sinirli ve sarhoş halde bulur; bu, bir Noel hikayesi olarak öne çıkmasına rağmen oldukça karanlık olan filmin ortak temasıdır.

George, kasanın üzerinde Gower'ın oğlunun 1919 grip salgınından öldüğü haberini getiren bir telgraf bulur. Capra, 2. Dünya Savaşı'nın ölüm ve yıkımından yeni çıkan 1946 izleyicisine çok tanıdık gelecek temalarla bağlantı kurmak için filmin hemen başında dua, keder ve kayıp temalarını kurmak için tarihi kullanır. Bugün izleyiciler, yaklaşık 675.000 Amerikalının hayatına mal olan 1918 grip salgınının korkunç bedelini öğrenecek (ya da yeniden öğrenecek) ve Kovid-19 salgınının belirsizliği ve yıkıcı kederiyle paralelliklerin farkına varacaklar.

Benzer şekilde, George'un film boyunca katlandığı karanlık ve işkence dolu duygusal mücadeleler, tıpkı Stewart gibi milyonlarca Amerikalının savaşın ardından yaşadığı travmayı anlatır. Ki Stewart’ın kendisinin de Vietnam deneyiminden sonra aktörlüğe dönüp dönmeme konusunda bocaladığı biliniyor.

George, New York'ta yaşayan zengin iş adamı arkadaşları Sam Wainwright ile bir telefon görüşmesi yaparken, az hatırlanan bir tarih, filmin en ikonik sahnelerinden birinde yolunu bulur. Sam, hayatının bir dönüm noktasında olan George'a yardım etmek için ona bir zamanlar soya fasulyesinden plastik yapma fikrini hatırlatırken bazı içeriden bilgi ticareti ipuçlarını sunar. Bu, 1920'lerden 1940'ların başına kadar popüler hale getirilen, en belirgin olarak "tarımsal kimya" olarak bilinen, otomotiv devi Henry Ford tarafından ortaya atılan bir çabayı hatırlatır. Bilindiği üzere, “Tarımsal kimya" çiftlik mahsullerini alıp onlardan endüstriyel ürünler yapma fikriydi. Ford, kırsal Amerika'yı Buhran'dan bir ayağı sanayide, bir ayağı tarımda olacak şekilde büyüterek çıkarma niyetindeydi.

Ford laboratuvarlar kurdu ve "araba yetiştirip yetiştiremeyeceğini" belirlemek için mahsuller üzerinde deneyler yaptırdı. Kavunlardan karahindiba tohumlarına kadar her şeyi denedikten sonra araştırmacılar en fazla başarıyı soya fasulyesinde elde ettiler. Bu çaba, otomobiller için bazı plastik bileşenler yaratmayı başarmış ve Ford'un tanıtım için kendi arabasının plastik bagajına balta sallamasına olanak tanımış olsa da, soya fasulyesi plastikleri filmde gösterilen başarıya veya zenginliğe yol açmadı, ancak araştırma sonuç verdi. Bu durum soya fasulyesinin Kuzey Amerika'da marjinal tabir edilen bir ürün iken çok talep gören ekinlerden biri haline gelmesine yol açmıştır. Modern izleyiciler George ve Mary arasındaki konuşmanın inanılmaz gerilimine odaklanırken, arka planda Büyük Buhran sırasında ulusu yeniden canlandırmaya yönelik çözüm arayışına dair belli belirsiz bir tarih dersi gizlidir.




Yine bir başka ünlü sahne, filmin bu kasvetli ekonomik dönemi tasvirini anlatır. George ve Mary nihayet evlendikten sonra George, balayı için Bedford Falls'tan ayrılma fırsatıyla karşılaşır; taksi şoförü arkadaşları Ernie'ye söylediği gibi, “New York'ta bütün bir hafta. Bütün bir hafta Bermuda'da. En yüksek oteller, en eski şampanya, en zengin havyar, en ateşli müzik ve en güzel eş!”

Ancak tarih bu planı da sekteye uğratır. Kasabanın dışına çıktıklarında George, bankada ve aile şirketi Bailey's Building and Loan'da kargaşa olduğunu görür. Buhran sırasında birçok küçük kasaba bankası, tıpkı kurgusal Bedford Falls'taki gibi iflas etmiştir. Hissedarlarının paniğe kapılması, daha yakın geçmişte benzer anları yaşamış izleyicilere tanıdık gelecektir. Film, Jimmy Stewart'ın karakterinin sakinliği üzerinden bir bankaya hücum hikayesi anlatır. George, zorluk hikayelerini paylaşarak ve onlara sistemin gerçekte nasıl çalıştığını çok basit terimlerle göstererek, insanların histerisini dindirmeye açlışır.

Capra, Lionel Barrymore'un olağanüstü derecede canavar karakteri Henry F. Potter aracılığıyla, tarihin suçu dizginsiz kapitalist açgözlülüğe yükleyen bir versiyonunu sunar. Capra'nın tarihinde Potter "yalnızca filmin değil, Büyük Buhran'ın da en büyük kötü adamıdır. maun masalarının ardında insanların, ulusun geleceğini ve kaderini kontrol eden ve herkesi tüketen bu küresel krizi manipüle edebilen görünmeyen ensesi kalınlardan sadece biri. Bugünün izleyicileri için bu, 1930'ların Amerika'sında, tarihsel araştırmalarla değil, Capra'nın dünya görüşü ve ilgi çekici hikaye anlatımıyla tanımlanan bir öyküsünü sunar.

Tarihi sunarken, Hollywood'un tarihsel çeşitlilik eksikliği nedeniyle, filmler çoğu zaman geçmişin ırksal çeşitliliğinin doğru bir resmini verme konusunda yetersiz kalır. Şahane Hayat, bunca temanın arasında 20. yüzyılın ilk yarısında Amerika'daki kadınların çok boyutlu bir hikayesini sunmaya da çabalar. Yine de Mary'nin ve diğer kadınların tasvir ediliş biçimleri filmin en büyük zayıflığıdır.

Örneğin Mary, kadınların ev işlerindeki rollerini merkeze alan ve çocukları sivil açıdan sorumlu vatandaşlar olarak eğiten bir “cumhuriyetçi annelik” ideali olarak sunulur. Daha gerçek ve güçlü bir karakter olmak için filmin birçok bölümünde bu kalıbın dışına çıkar. Sonuçta George'u kurtaran gerçekten Mary mi dir? Ailesini var etmek için çalışan kişi oymuş gibi görünüyor. Bu başlı başına feminizmin bir ifadesi değil midir?

Ancak Clarence nihayet George'a onsuz dünyanın nasıl olacağını göstermek için doğaüstü gücünü kullandığında olay örgüsü tüm gücü Mary'den alır. George olmadan Mary yalnız, zayıf ve tatminsizdir ve Noel arifesinde kütüphaneyi kapatmaktadır. Bir kocası olmadan ürkek yaşlı bir hizmetçiye dönüşmesi fikri biraz dehşet vericidir.

Şahane Hayat’da 20. yüzyılın başlarındaki kadınların tasviri, Amerika'daki ırkla diyalog eksikliği nedeniyle daha da karmaşık hale gelir. Lillian Randolph'un canlandırdığı Annie karakteri, orta yaşlı siyahi bir kadın ve Bailey'lerin ev hizmetçisidir. Ekranda geçirdiği süre, filmin toplam süresinin 131 dakikasının yaklaşık 2 dakikasına tekabül eder. Bu kısa sürede Annie'nin rolü ve buna bağlı olarak siyahların bu hikayedeki yeri, beyaz karakterlere hizmet ve komik bir rahatlama olarak sunulur.

Annie, yemek hazırlayıp servis ederken, Harry Bailey'nin düğün törenine yardım ederken ve aile politikaları ve tartışmalarla meşgul, Bailey ailesinde demirbaş olarak tasvir edilir.IBir sahnede, George ve babası yemek masasında oturup Bailey Bankası’nın geleceği hakkında derinlemesine konuşurken, Annie bulaşıkları temizlemekten sonra George'un orada çalışmaya devam etmek için üniversiteyi erteleme konusundaki fikirlerine kulak misafiri olur. George, onun sohbetlerine olan ilgisini fark ederek şakacı ama evdeki aşağı statüsünü netleştirecek şekilde onu "bir sandalye çekmeye" davet eder. Beyaz aileler ile Siyah ev işçileri arasındaki bu dinamik, "evdeki köleleştirilmiş kadınların, kulak misafiri oldukları haberleri bunları toplulukla paylaşmalarının isyan olarak görüldüğü kölelik çağına kadar uzanır.

Annie ve Bailey ailesi arasındaki etkileşimler daha da karanlık temalar içerir. Harry Bailey'nin liseden mezun olduğu gece Annie, aile için akşam yemeğinin yanı sıra mezuniyet partisi için tatlılar hazırlamakla meşguldür. Harry dansa gitmeye hazırlanırken yemek masasında Annie'yi kovalar ve şakacı bir şekilde ondan bir öpücük ister ve şöyle der: "Annie, sana aşığım. Bu gece dışarıda ay var.” Senaryodaki sahne yönlendirmeleri bundan sonra olanları anlatır: Onu mutfak kapısından içeri iterken, bir şaplak atar. Kadın çığlık atar. Gürültü, sallanan kapı tarafından kesilir. George ve babası masaya otururlar.

Siyahi bir kadına genç bir beyaz tarafından yapılan bu tacizvari hareket, sırf güldürü kaynağı olarak sunulur ve bu da başlı başına bir şey anlatır. Capra, 2. Dünya Savaşı seyircisinin bunu sadece eğlenceli bir an olarak göreceğini hissetmiş olmalı ve Annie'nin bir liseli çocuk tarafından tokatlanıp evin içinde kovalanmasını bir şekilde kabul eden, hatta hoş karşılayan biri olarak görülmekten endişe duymamıştır.




Son olarak, Frank Capra 1944'te Amerika Birleşik Devletleri hükümeti için Siyahların Devrim'den bu yana ABD savaşlarına, siyasetine ve kültürüne katılımını gösteren kapsayıcı bir tarih sunan The Negro Soldier adlı bir propaganda filmi hazırlarken, Afrika kökenli Amerikalıların çok daha az gurur verici bir resmi ortaya çıkar: George'un hiç doğmama dileği Clarence tarafından kabul edilir. Memleketi Bedford Falls, ahlaksızlığın hakim olduğu Pottersville'e dönüşür. Capra'nın kasabanın yozlaşmasına dair ipuçları, meyhanelerden ve Dime-a-Dance salonlarından duyulan Siyah müziği, caz şeklinde gelir. İğrenç ve üzücü olarak gösterilen bu alternatif evrende, Violet’in yozlaşmış bir dünyada dansçı olarak değişen kaderi, gerçek dünyada Annie için son derece güzel, uygun ve arzu edilir olarak sunulur.

Ulusun Avrupa göçüyle ilgili geçmişi, filmde George Bailey'nin en büyük profesyonel başarısı aracılığıyla temsil edilir: düşük gelirlilere yönelik konut projesi Bailey Park'ın yaratılması. İnşaat ve Kredi aracılığıyla toplumla yaptığı çalışmalar, çoğu göçmen olan ailelerin, düşük kaliteli konutlar için yüksek kira ödedikleri Bay Potter'ın gecekondu mahallelerinden kaçmalarına yardımcı olur. Filmde Martini ailesinin Potter's Field'dan Bailey Park'a taşındığı güçlü sahne, George'un hayatını harika kılan bu eşitlikçi çalışmayı örnekler.




1880'ler ile 1920'ler arasında yaklaşık dört milyon İtalyan Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etmiştir ve birçoğu ayrımcılığa maruz kalmıştır, bu da Amerika Birleşik Devletleri ve İtalya II. Dünya Savaşı'nda savaşırken yaklaşık 10.000 İtalyan Amerikalının hapsedilmesiyle sonuçlanmıştır. Bu önyargı, filmde Bay Potter'ın, Bailey Park'a son vermek için yüksek maaşlı bir iş vaadiyle George'u satın almaya çalıştığı sırada dile getirilir. Açgözlü kapitalist, idealist George'a gerçekten hayatını "bir sürü sarımsak yiyenlere bakıcılık yaparak" harcayıp harcamayacağını sorar. Kırsal topluluklarda ve küçük kasabalarda yaşayan Katolik göçmenler, Ku Klux Klan tarafından tehdit, taciz ve terörizme maruz bırakılırken, filmde tasvirlerinde gördüğümüz kalıplaşmış unsurlara rağmen, Martiniler gibi göçmen bir ailenin Amerikanlaştırılmasının tasviri, Capra'nın Amerikan Rüyasına övgüsüdür.

Clarence, George hakkında verdiği arka plan brifinginin hemen sonunda, II. Dünya Savaşı'na dair bir hikaye duyar. Savaş sırasında Bedford Falls'u anlatırken gördüğümüz bir sahne, Bay Potter'ın yerel askerlik kuruluna başkanlık etmesi ve masasına gelen her ismi soğukkanlılıkla 1A veya askerlik hizmetine uygun olarak seçmesidir. Kimin askere alınacağını seçme ve mevcut sosyal hiyerarşiyi uygulama konusunda geniş takdir yetkisini kullanan Askere alma büroları, İkinci Dünya Savaşı'ndan Vietnam Savaşı'na kadar sosyal, ekonomik ve ırksal eşitsizliği etkili bir şekilde teşvik eden kuruluşlardı. Potter gibi güçlü, zengin ve umursamaz adamın diğer insanların hayatları üzerinde bu kadar kontrole sahip olduğunu görmek, seyirciye savaşı ve sonuçlarını hatırlamanın aklı selim bir yolunu sunar. Harry Bailey, iki kamikaze uçağını düşürüp askerlerle dolu bir nakliye gemisine çarpmasını önleyen bir Donanma pilotu olarak manşetlere çıkarken, George, Mary ve Bedford Falls'taki diğerleri, milyonlarca Amerikalının yaptığı gibi savaş çabalarını desteklerler. Filmin başında George’un amcasının da dile getirdiği üzere kötüler her zaman Almanya ya da Japonya da değildirler; daha küçük kötülüklerin de önlenmesi gereklidir ve bu gibi çabalar için George gibi cesur ve iyi yürekli insanlara ihtiyaç vardır. Tabi bütün bunlardan idealize Amerikan Rüyası’na çıkan yolun iyi niyet taşlarıyla döşeli olduğu sonucunu çıkarmak naiflik olur. Ve şüphesiz Şahane Hayat da sadece finalinde ağlamalara doyamadığımız bir noel bir filmi değildir. Belki de yapımın ortaya koyduğu tarihi silsileden bir ders çıkarmalı, iyilerin de kötüler kadar cesur olduğu bir dünyaya evrilmeyi düşlerken belki de içimizdeki iyi ve kötü mefhumlarını da dönüştürmeyi düşünmeliyiz.


Recent Posts

See All

Bilinçteki Akış

Gün boyunca zihnimizden binlerce düşünce akıp geçer. Bunların bir kısmı çöptür, büyük bir kısmı da bir sonraki an’ımızı şekillendirir....

Comments


bottom of page