top of page

Üfledi Tanrı...

Tırtıklı, soğuk bir kaldırımda başladı gökyüzünü ağlatmamız. Önce soğuk bir rüzgar sonra bulutları üfledi Tanrı. Yalnız kalmamız için uyuttu herkesi. Bir biz kaldık koksocaman gökyüzü altında ıssız cadde ve sokaklarda uyanık. Sokak lambaları değilde bulutların arasından sızan yıldız bekçileri aydınlatıyordu olduğumuz yeri. Yavaş yavaş ağırlaşan yüreğini gözlerin kaldıramadı. Ve içindeki ateşin dumanları göz yaşları olarak düştü omuzlarıma. Bu sefer benim omuzlarım kaldıramıyor gibiydi bu yükü.


Tanrıya seslendim o an. Öyle diledim ki yükünü hafifleştirmesi için yükünü bana versin diye. Gök ağladı. Ağladıkça gök, seni bana beni sana bağladı ıssız bir gece vakti. Yüreğimi garip ama neşeli bir örtü gibi kapladın. Göz yaşların elmas misali omuzlarımda kar tanesine dönüştü.


Toprak rengi gözlerin, papatya sarısı tenin, yeni doğmuş bebeğin yumuşaklığındaki saçların, gülümsemendeki hüznün, gözlerindeki kaz ayağından düşen göz yaşlarının ihtişamlığı ve mükemmelliği beni göklere, tanrıya kavuşturur gibi.

Comments


bottom of page