Yüksek günlerden biriydi. Yüksek basınç, rüzgar…
A ynı gün, aynı anda yola çıkan insanlar aynı, sıkıcı, birbirine denk, şekilsiz adımlarla yürüyorlar, sonra elinde geniş bir bavul tutan, ellerinde buruşmuş gazete kağıtlarıyla havayı korkuyla karışık bir kurnazlıkla soluyan bir yeniyetme, insanların şüpheli bakışlarına maruz kalıyordu; bu onu yavaşlatmıyor, bu senkronize yürüyüşe o da dahil oluyordu. Rüzgarda süzülen bir yaprak gibi usulca ama emin adımlarla arkasında iz bırakmadan yürüyordu. İzini kaybettirecek kadar bu görünmez mahlukatı kısa sürede herkes unutuyor….
Denebilirdi ki; o, zavallı bir insanlık halini üstünde taşıyordu. Adını kimse hatırlamaz, hatırlasa bile onun kısa saçlarına, biçimsiz kollarına bakarak tekrar unutuverirdi. Kısacası, geldiği yerde bir şey değişmez, gittiği yerden bir şey eksilmezdi. Ama o gün farklıydı ve o gün görünür olma pahasına hızla hareket etmeliydi.
Belki aynı gün, tozun ve toprağın gökyüzü ile buluştuğu rüzgarın derin bir iniltiyle doğayı sorguya çektiği geniş bir arazide onunla tanışıyor izini kaybettiren ve bir hayalete dönüşen o çocuk. Saçı kısa yada uzun… anlaşılmıyor, uzun boyuna ve yarı görmeyen gözlerine karşın çok iyi karşılıyor yanına gelen çocuğu. Uzun zamandır o arazide yaşadığını söylüyor saçı kısa yada uzun olan o kadın… Büyük kara gözleri, sonbahar yağmurlarını andıracak kadar ıslaktı merhamet ile etrafa bakıyordu Çocuğun boyuna iniyor, elini tutuyor ve onun kısa saçlarına dokunuyordu. Ötekilerin anası diyorlardı ona; sadece öteki olanlar görebilirdi onu. Kuş cıvıltısını andıran tiz sesi, sadece en hassas kulaklar için öterdi, yürürken etrafına yaydığı maziyi andıran o tanımsız koku ise ormanın içinde kaybolurdu…
İki görünmez mahlukat yavaşla yol alarak rüzgarın dindiği o yere gittiler. Bozkırın ortasında, borazanların uğultusunu andıran karga sesleri ile dolu o köye geldiler… “Artık çok rahat sayılıyor” dedi çocuk olan kimsenin duyamayacağı bir sesle. On iki, belki daha da fazla, artık çok rahat anlaşılıyordu varlıkları. Büyümüşlerdi, belki de artık başka yerlere giderlerdi…
Bavulun içindekileri etrafa dağıttı ve artık büyümüş olan kedilerin onları yemesini izledi. Bu kadardı işte. Şimdi geldiği yoldan geri gidecekti, uzun saçlarının yüzünü örttüğü kadına baktı ve gülümsedi. Kadına bakmadı, arkasına dönmedi.
Rüzgarın sesinin onu yutmasını bekledi.
Comments