Kusursuz olmadığımızı fark ettiğimizde içimizdeki çocuk iyileşmeye başlıyormuş. Bunu birçok kişiye göre belki erken fark ediyoruz belki geç fark ediyoruz fakat önemli olan fark etmemiz oluyor. Zamanında ihtiyaçları karşılanmamış, aşağılanmış, kendini öteki hisseden bir çocuk hepimizin içinde var. Ne kadar yetişkin olursak olalım o yaralı çocuğa dönüp bakmak hepimizin canını çok acıtır. O çocuğun yüzündeki hüzünle karşılaşmak çok zordur. Ne kadar masum, saf ve küçük. Onun küçük kalbi sadece sevgi ile dolmalıyken hüzünle kaplanmıştır.
Bir çocuğu herhangi bir davranışından ötürü yargılamak çok kolaydır. İnsan güçsüz olanı ezme konusunda oldukça acımasız olabiliyor. Çocuk hata yapabilir, dürtüsel davranabilir fakat biz çocuğun çocuk olduğunu kabul etmek yerine ondan bir yetişkinin davranışlarını bekliyoruz. Bu ne kadar doğru? Bunu hayatımızın en azından bir bölümünde bile olsa hangimiz yapmadık? Hangimizden bunlar beklenmedi? Kalbi hüzünle dolan, sevgi ve şefkat ihtiyacı giderilemeyen çocuk hayatı boyunca sevilmeyeceğine inanmaya başlar. Çoğu zaman bunu bilinç düzeyinde düşünemez fakat yetişkin bir birey olduğunda davranışlarından, seçimlerinden, kaçındığı ve telafi ettiği durumlardan içindeki yaralı çocuğu görme şansımız olur. Yaralı çocuk, yetişkin bir birey olduğunda kaçmaya başlar. Bazen insanlardan ve sorumluluklardan kaçar bazen de içten içe kendinde kusurlu(!) bulduğu özellikleri aşırı telafi etmeye çalışarak kendinden kaçar. Bu kendinden kaçış yıllar boyu sürer. Kişi artık kendinde neyin kusurlu olduğunu bile bilemez hale gelir. O telafi etmeye veya kaçmaya alışmıştır.
Telafiler ve kaçmalar neticesinde kişi belli bir süre sonra kendi duygularına ulaşmakta zorlanır çünkü bir kere duygulara ulaşabilse yaralı çocukla arasında bir duygu köprüsü oluşacaktır. İçeride aşağılanmış, incinmiş, gözlü yaşlı çocuktan kaçmak için elinden geleni yapar. Ne kadar kaçarsa kaçsın incinmiş çocuğun yaralı kalbi onunla birlikte her yere taşınır. Yine de o çocuğun ağlamasına kulaklarını tıkar. Halbuki bir kere o çocuğa sevgi ve şefkat göstermeye başlasa yetişkin olmanın da doyumuna varabilecektir fakat bu oldukça zordur. Pek çoğumuz çevremizde yalnız başına ağlayan bir çocuk gördüğümüzde ilgiyle yaklaşıp neden üzgün olduğunu sorarız. Biliriz ki çocuklar savunmasızdır, masumdur ve onların ilacı sevgi ve şefkattir. Kendi “küçük ben”imiz dışında pek çok çocuğa karşı merhametli bir tutumumuz vardır.
Çocukken çevremizdekilerin bilerek veya bilmeyerek sarf ettikleri sözlerin ve davranışların yaraları henüz kapanmadı. O yaralar derinlerde bir yerde hala kanamaya devam ediyor fakat biz “yaralı ben” ile karşılaşmaktan çok korktuğumuz için o yaralara merhem olamıyoruz. Her çocukta olduğu gibi “yaralı ben”in de bir yetişkin tarafından yaraları öpülüp sarılmalıdır. Bir yetişkin olarak kendi içimizdeki çocuğun ebeveyni olmaya gönüllü olmamız gerekir. Unutmamak gerekir ki o da tıpkı diğer çocuklar gibi savunmasız. Sadece biraz şefkate ve ihtiyaçlarının karşılanmasına ihtiyaç duyuyor. O bizim kaçmak zorunda olduğumuz düşmanımız değil. O bizim yaralı tarafımız. Belki her akşam uyumadan önce canımız acısa bile içimizdeki çocuğun ihtiyaçlarını dinleyip ona şefkat göstersek yavaş yavaş yaraları kabuk bağlayıp iyileşmeye başlayabilir. Neticede her çocuğun bir ebeveyne ihtiyacı vardır. Hadi o zaman bu akşam uyumadan önce içimizdeki çocuğun yaralarına şefkatle yaklaşalım ve onu çok sevdiğimizi söyleyip ona ilgi gösterelim. O çocuğu yalnızca biz görüyoruz ve ihtiyaçlarını da en iyi biz biliyoruz. O halde ona annesinden veya babasından beklediği şefkati gösterelim.
Bütün yaralı benlere şefkatle…
Comentarios