top of page

YAPICI ELEŞTİRİ: ERŞAN KUNERİ


 

Bu yazıyı hazırlarken biraz kaygılıydım. Netflix’te yayınlanacağı haberi gelmesinden bu yana, iki keskin taraf yaratan Erşan Kuneri dizisinin aldığı eleştiriler beni çölün ortasında yapayalnız bıraktı. Yine de buna değinmezsem haksızlık etmiş olacaktım.


Uzun zamandır sevgili Cem Yılmaz’ın yapımlarına haksız ve ağır eleştiriler geldiğini kabul edelim. Özellikle Karakomik Filmler serisi ile oluşan karşıt fikirler, bu son yapım ile iyice kızıştı. Nedenini anlayamıyorum. Cem Yılmaz ne zaman bir projenin haberini verse hemen tepkilere maruz kalıyor. İnsanlar daha izlemeden, yeterli bilgiyi almadan ön yargıyla yaklaşıyor. Bir de diğer taraf var ki onlar da Cem Yılmaz yapımlarına asla toz kondurmuyorlar. Cem yılmaz her iki grubun da hedeflediği kitle olmadığını belirtse de göz ardı edilemeyecek iki keskin taraf var. Peki bu ikilik nasıl ortaya çıkıyor? Bence seyirci, emek harcanmış yapımlara iyi veya kötü damgasını yapıştırıp konuyu kestirip atıyor.


Argo ve müstehcen diyalogları yüzünden eleştiriler alan Erşan Kuneri dizisinin nasıl bir yapım olduğu ile ilgili bir tartışma konusu yaratılmasını, başka dizilerle kıyaslanmasını ve hatta bunun, sosyal medya üzerinden yapılmasını gereksiz buluyorum. Biliyorum ki sosyal medyadan gelen eleştiriler ya da haksız yorumlar dizi için çalışmış onca insanı huzursuz ediyor. Fakat bu yorumları görmezden gelmenin daha mantıklı ve profesyonel olduğu görüşündeyim çünkü herkes istediğini söylemekte fazlasıyla serbest -maalesef-.


Dizinin konusundan bahsetmek yerine hoşuma giden noktaları paylaşayım. Dönem dizisi olduğu için dikkatimi ilk olarak kostümlerin çektiğini söylemeliyim. O zamanların tarzına uygun, kalite kokan kıyafetler bizi direkt dizinin içine alıyor. Canlı ve cıvıl cıvıl, dönem renkleriyle bezenmiş kostümler, bana Arif ve 216 filmini hatırlattı. O yılların atmosferine giriyorsunuz farkında olmadan. Renk ne kadar önemli değil mi?


“Cem abi hep aynı adamlar,” cümlesini duymayan kalmamıştır. Sevdiği ekiple çalışmak bir insana neden eleştiri olarak dönüyor, onu da anlamış değilim ama Cem Yılmaz’ın sıcak aile ortamı gibi hissettiren “belli kişilerle çalışma” düsturu benim hep hoşuma gitmiştir. Cem Yılmaz’ın her zaman bir kemik kadrosu olsa da daha önce çalışmadığı isimler de çıkıyor karşımıza. Burada da ekip muhteşem bir uyum içinde. Hepsi pek çok karaktere hayat veriyor, alışagelmediğimiz karakterlere. Fakat hiçbiri sırıtmıyor çünkü hepsi, bir bütünün parçası olduğunun farkında. Bazen bir iki karakterin diğer oyunculardan sıyrıldığını sezersiniz, diziden ya da filmden sizi uzaklaştırıp onun tek kişilik oyununu izliyormuş hissine kapılırsınız. Bu durum ekseriyetle ansambl oyuncu kadrolu dizilerde karşımıza çıkar. Oysa film bir bütündür ve bu bütünlüğü bozan kişinin enerjisi seyirciyi izleme keyfinden alıkoyar. Erşan Kuneri’yi izlerken asla böyle hissetmiyorsunuz, oyuncular birlikte bir yapbozu oluşturuyor.


Sadece sekiz bölümlük bir dizi değil, aynı zamanda sekiz ayrı filmden oluşan bir yapım. Önce dizinin normal akışını, son kısımda da Erşan Kuneri ve ekibinin çektiği filmi izliyoruz. Her ne kadar kısa olursa olsun bir film için verilen emek azımsanamaz. Ekip, yeni mekân, yeni konu, yeni kostümler, oyuncular… Her film için yeniden başlıyor, tekrar başlıyor, bir daha başlıyor. Hem dizinin mevcut akışını sağlayıp hem de o akışın arasına filmler serpmek kolay bir iş değil. Bu yapımın saygı duyulması gereken en önemli yeri işte burasıdır. 8 bölümlük bir dizi, 8 ayrı film, 8 ayrı konu…


Bence eleştirmeyi bilmiyoruz. Kötü deyip bir şeyin neden kötü olduğunu sorgulamıyoruz. Bu, iyi için de geçerli. Keskin kararlarla yanlış sonuçlara varıyoruz. Ey büyük seyirci! Beğenmediğimiz kısmı belirtirken onun nasıl düzeltilmesi gerektiğini söylediğimizde yapıcı eleştiri oluyor. Eğer sanatçılardan daha iyi yapımlar bekliyorsak seyirci olarak geri bildirimlerimizde de belli bir sorumluluk gözetmeliyiz, öyle değil mi?


Comments


bottom of page