Yabancılaşma tarih boyunca varolmuş bir kavramdır. Çeşitli dönemlerde birçok şekilde toplumlarda kendisine yer bulmuştur. Kendisine yer bulmakla beraber akabinde gelen bazı problemler de olmuştur. Tarih boyunca farklı sebeplerle oluştuğu için tanımının kesin bir çizgisi yoktur. Yabancılaşmanın kökeni Homeros’un İlyada’sı ve Eski Ahit gibi kaynaklara dayanırken ilk kez Platinus’un eserlerinde göze çarpmaktadır. Platinus’a göre yabancılaşma; ruhun maddeye düşmesi/alçalmadır. Tanrısal dünyadan sayıldığı için ruh düştüğü bu karanlıktan çıkabilmekte, bir diğer deyişle yabancılaşmadan kurtulabilmektedir. Marx’ın öğretilerinde de bu konuya oldukça geniş yer verilmekte, kapitalizm ile ilintili olarak anılmaktadır. Hegel de bu konunun özel mülkiyetlerden dolayı oluştuğunu düşünmektedir. Kafka ismini duyduğumuzda yine aklımıza gelen ilk bağlamlardan biri yabancılaşmadır. Kafka konuyu insanın ruhunda gerçekleştirdiği etkilere dikkat çekerek bizlere sunmuştur.
Bizim bu konuya bakışımız, insani hazlarımız üzerinden bir bakış açısı kıvamında olacaktır. Günümüzde sosyolojik bakımdan önemli bir yer tutan yabancılaşmanın kendini oldukça hissettirdiği bir dönemdeyiz. Maddeyi elde eden ve şekillendiren insanlık maddelerin bağımlılığı içerisindedir. Fakat bu bağımlılığın oldukça normal olmasının yanında, bağımlı olunan maddenin sürekli değişimi ve buna ulaşamama sorunu insanı derinden yaralar ve ıstırap verir. Kapitalist düzende, alım gücü ve tüketim temelli bir insanlık merkezdedir. Bazı nesnelere sahip olmanın insanlara verdiği hazlar sonucunda insanlar her daim yüksek hazlar peşinde olduğundan bu uzun bir döngü oluşturur. Bireylikten yola çıkarak insan hazlarına ulaşamadığında kendisini gerçekleştirmez. Bu olayın sonucunda birey olan insan kendisine yabancılaşır ve olmadığı biri gibi davranabilir. Bunalım ve yalnızlık hissi artar, ruhsal bir çöküş yaşar. Bir nesnenin eskimiş olup hatıra barındırmasının bir önemi kalmayanlar için yeni olanın itibarını tercih etmiş olmaları yabancılaştıklarının göstergesi olabilir. Bu döngü oldukça somut örnekler ile desteklenebilir. Hatta kendi hayatımızdan örnekler de çıkartabiliriz. Mutluluk algımızla ilgili olan hazlarımızı denetlemekte iktidar sahibi olmadığımız sürece yabancılaşmamız devam edecektir. Kendimizi gerçekleştiremediğimiz durumlar da olacaktır. Tüm bu içsel sıkıntıları yaşayacağımız durumlar da olacaktır. Ama bunların tümü bizim elimizde olacaktır; küçük bir taşa anlam yükleyip onunla mutlu olmak da koskoca anakara ile mutlu olmak da bizim elimizdedir. Soru şudur; biz hangi taraftayız, biz kimiz...
Comentários