Doğarken güneş ardından tepelerin … Uyanır küçük tırtıl… Arasından çimenlerin…
Boncuk siyah gözlerini açmaya çalışır, ovuşturur, tekrar açmaya çalışır… gözünün biri yapışmıştır… açılmaz…
Bir süre öyle kaldıktan sonra tek gözüyle saati fark eder ve kalkmak için kendini küçük yatağından aşağı atar.
Orta seviye anksiyetesi olan tırtıl işe gitmek için teki yapışmış gözüyle koşmaya başlar. Ona gerçekten çok yazık..
Tırtıl elini yüzünü yıkar, havluya kurulanır ve aynada şöyle bir kendine bakar, üç küçük diken saçı vardır, kendi de yeşildir..
O gün hava şansına çok güzel ve güneşlidir. Yağmurlu olsa yol onun için çok zorlu geçer çünkü, elleri birbiriyle ancak birleştiği için şemsiye tutmaya yetmez… Ona gerçekten çok yazık…
Küçük kahverengi dikdörtgen çantasını da alır ve işe gitmek için yola koyulur, çantasında sadece acıkırsa yiyebileceği okaliptüs yaprakları vardır. O mutlu bir tırtıldır.
Tırtılın bir de adı vardır, arkadaşları ona “Pırtıl” der. Sebebi bilinmez… Kendi de bilemez…
Yolda güneşe, çimene ve gökyüzüne bakarak ilerler, huzurludur, gökyüzünü sever.
Pırtıl’ın boğumları vardır, bazı eşyalarını bu boğumların arasına sıkıştırarak taşıyabilir. Her neyse.
Artık işe gelmiştir, iş yeri evinden yalnızca 20 cm uzaklıktadır. Ama ancak gelebilir, çünkü o genelde çok ama çok yavaştır.
Bu tırtıla çok yazıktır, ama tırtıl çok iyi kalpli ve saf olduğu için başına kötü şeyler gelmez, zor bir hayatı vardır, ama bir şekilde hep dört boğumunun üstüne düşer.
Bu tırtılı yazmak benim için çok zor, çünkü ona gerçekten çok yazık. Ama üzülmeyin sevgili okur, kelebek olma yolunda yavaş ilerleyen bir tırtıl sadece.
Siz de tırtıl görürseniz onlara kibar davranın, ve işlerini kolaylaştırın.
Sonraki bölümde görüşmek üzere, Pırtıl’ın dünyasında çok şey oluyor, lütfen okuyun, çünkü ona gerçekten çok yazık…
Comments