-bana
Özür dilerim kendim, seni bu dipsiz uçurumlara sürükleyen her şeyi sindirme fırsatı verdiğim için.
Ben bilirim, karnı aç kimsesiz çocuk hissini; kalbinin derinliklerine gömdüğün unutulmuşluğun kemiklerini.
Bilirim ki; hasret, kırk yerinden kırk kemiğimi kırmış.
Ömrün yetmezmiş gibi canına teyellemişsin acılarını.
Bırak! bırak da yarım kalsın.
Sen doğrulda, kendine sarıl.
-sana
Sen çiçek sulamayı nerden bilirsin? Bu yüzdendir yüzümün sekiz yerinde sekiz çizgi…
Benim kalbim, derinlerinde bir cevher saklar, yeter ki ellerim sökmesin tek tek ördüğüm umutlarımı.
Benim kollarım uçsuz bucaksız denizleri yoklar, yerin benim kollarımdı.
Kollarım – kanatlarım; kırma kanatlarımı, bir tüy de sen bırak, bu dinmeyen fırtınaya karşı.
Korkuyor musun? Kaç kere doğruldu sana namlu?
Kaçma! İnsanın kaçtığı yer kendiyle buluştuğu yerdir en nihayetinde.
Arama kendine ihtilaf-ı mekan, gönlüm artık eski mahzen.
Ezberledim olmayacak senden canrüba,
Hissetmeyeceksin sana söz, benden bir daha rayiha!
Dönmeye hazırlanıp, yolları ezberleme sakın,
Ben ne Hansel’im ne Gretel; kalbimin kırıklarını bıraktım yollara.
Rüzgarla karışacak tenin Asya topraklarının en ücralarına.
Comments