top of page
Tamu Karaağaç

Sırsızlar

Ilık bir kış günü, 1530. Sokak sakini olan ben, kendime macera arıyorum. Karnım aç ama sorun değil. Yemek sıkıntısı çekmiyorum. Sokak sakinlerinin çoğu, oldukça kıymetli düşüncelere erişmişler. Park girişleri, çöpün iki adım uzağı, arabalardan uzak köşeler kesintisiz yemek bulacağım yerlerdir. Sinir bozucu bir kuş benimle alay ediyor. İlk maceramı başlatayım. Biliyorum en sonunda ağacın en tepe noktalarına kaçacaksın. Gel bakalım oyuncu kuş. Şimdi seni sinsi planımın içine sokayım da gör. Demek kuyruğumu ısırıp kaçıyorsun. Arabanın altına gireceğim. Kuyruğumun ucunu çıkartıp senı tongaya düşüreceğim. Tam sen ısıracağın zaman arkamı dönüp seni yakalayacağım. Arabanın altından kuyruğumu hafifçe çıkarıyorum. Gözlerimi dört açarak kuşun gelmesini bekliyorum. Evet geliyor. Islak ayaklarından çıkan ses ele veriyor seni. Karartın gözüktü. Şimdi tam zamanı, gel buraya. Kaçamadın değil mi? Yakaladım seni ayağından. Hayır vurma gaganla bana. Canım acıyor pis kuş. Bak öldürürüm seni. Şakayı bozuyorsun, beni sinirlendiriyorsun. Kontrolü kaybediyorum. Boğuşarak Aysel’in oturduğu bahçeye yuvarlanıyoruz. Bahçe kapısının oradan yuvarlanırken kurtuluyor benden. Aksayarak giriş katta oturan Seniye’nin cam balkonunun önünde duran demirlere konuyor. Ben hemen saklanıyorum. Çamların dibinden onu süzüyorum. Etrafa bakıyor. Aklından uçmayı geçiriyor. Anladığım gibi saldırıya geçiyorum. Zıplıyorum üzerine ve yakalayamıyorum. Kuş uçarken ben cam balkondan içeri düşüyorum. Tak diye saksıların üstüne. Büyük bir gürültü kopuyor. Cam balkonun açık olan camı şiddetle içeri girdiğim için sertçe çarparak kapanıyor. İçeride kalıyorum. Kızgın suratı ve panik hali ile Seniye geliyor. Önce hayretler içinde bakıyor. Sonra bana bakarak olayı anlıyor. Şişman ve ayakkabı dükkanı alan kocası, geçen pazar çok uğraşmıştı bunlar için. O yaşadığı durumları hatırlıyor. Gözlerinin içini alevli halkalara dönüştürerek bana bakıyor. Küfür ediyor, bağırıyor. Ben zaten deliyim. Kuş avlıyacaktım. Başıma neler geldi. Saldırı pozisyonuna geçiyorum. Biraz korkmaya başlıyor. Aysel’in yüzünden yaşadıklarına lanet ediyor. Kedileri besleyerek hepsini musallat ettiğini, rahatsızlık derecesine ulaştığını söylüyor. Ben siyah tüylerimi kabartıp, gözlerimi ona korkunç gözükecek hale sokuyorum. Korkusundan yavaş yavaş yanımdan geçiyor. Camı açar açmaz hızlı adımlarla balkondan içeri giriyor. Zıplayarak kaçıyorum balkondan. Önce bahçeye sonra diğer arkadaşlarımın yanına koşuyorum. Arkadaşlarım parkın girişinde ziyafetteler. Karnım iyice acıktı. Onların yanıa giderken, yukarıdan Dilber ve tekerlekli sandelyede küçük oğlu geliyor. Arkadaşlara selam verdikten sonra bir iki lokma yemek yiyorum. Elinde yeşil balonlar tutuyor yavrucuk. Annesi birileri ile konuşarak tekerlekli sandelyeyi hafifçe sürüyor. Balonları çok seviyorum. Özellikle patlatmasını. Elinde üç tane yeşil balon var. Birini şöyle koşarak gitsem, aniden üzerine zıplayıp patlatsam ne olcak sanki. Çocuklarla oynamayı da seviyorum. Bence balonlardan birini patlatınca ikimiz mutlu oluruz. Küçük çocuk mutlu olduğu için annesi mutlu olur. Mutluluk çemberi, bayıldım bu isime. Yavaş yavaş ilerliyorum. Hedef balon karşımda. Hızlanarak koşuyorum ve atlıyorum balonun üzerine. Patlatıyorum birini. İnanılmaz mutluyum. Çocuk anlayamıyor bile ne olduğunu. Şapkası kafasından çıkıyor. Annesi çığlık atarak, oğluna bakıyor. Annesi beni kovalıyor. Çocuk istemiyor. Annesi kovaladıkça beni çocuk ağlıyor. İki yeşil balonunu havaya bırakıyor ağlarken. Ben hemen koşarak park halinde duran arabalardan birinin üstüne çıkarak zıplıyorum. Balonları patlatmak için yetişemiyorum. Çocuk gülüyor. Yanına gidiyorum ve kucağına oturuyorum. Annesi kovmak istiyor. Çocuk yine ağlıyor. Neyse sonunda izin verdi annesi. Beni seviyor. Ben ise şımarıklık yaparak onu mutlu ediyorum. Annesi aşağıya kadar sürüyor tekerlekli sandalyeyi. Tam parkın girişinde zıplıyorum çocuğun kucağından. Parkın girişinde duran yemeklere saldırıyorum. Diğer kedileri kovuyorum. Patlayana kadar yiyorum. Yan tastan biraz su içiyorum. Etrafa bakarak bir köşeye geçiyorum. Yalanmaya başlıyorum. Keyifini çıkartarak işimi bitiriyorum. Güneş batıyor o sıra. Akşam maceraları başlıyor. İnsanların evlerine gidişlerini seyrediyorum. Rüzgar esiyor. Sokak, hayvanların oyun alanına dönüyor. Arkadaşlarla oyunlar, köpekleri kızdırmalar, kirpileri bunaltmalar derken iyice karanlık çöküyor. Parkın orta girişine gidiyorum. Öylece dikilip etrafı izliyorum. Salıncaklar boşalıyor, kaydıraklar dilini yukarı çekiyor.Terazi oyuncağı eşitleniyor. Işıkların bazıları yanıyor. O sıra bir Aysel parkın üst girişinden geliyor. Elinde poşetler, yavaşça geliyor. Gülümseyerek oturakların oraya geçiyor. Poşetlerin birinden yemek çıkartıyor. Uygun yere döküyor yemekleri. O sıra kedilere sesleniyor. Kafamı çevirerek bakıyorum etrafa. Geliyorlar hepsi. Benim karnım tok olduğu için sinirlendirmeye gidiyorum onları. Hepsi Aysel’in etrafına toplanıyor kuyrduklarını dikerek. Yaşlı kadın, adım atmak istiyor. Kedileri ezmemek için çabalıyor. Zorlanmaya başlıyor. Kediler hem sürtünüyor hem yemek yemeye çalışıyor. Aysel dengesini kaybediyor. Yere düşüyor. Düşerken kafasını oturaklara sertçe vuruyor. Ben koşuyorum yanına. Diğer kedilerde toplanıyor başına. Sokağın tüm kedileri onu çok seviyorduk. Hepimizi besliyor, seviyor ve oynuyordu. Bazen bizle konuşurdu. Kedi arkadaşımıza araba çarpmıştı bir kere. Onun yanına gitmiştik. Anlamıştı sorun olduğunu. Bir süre bekledik. Kendine gelmiyordu. Hepimiz dağılarak yardım çağırmaya gidiyoruz. Biri üst girişten ana caddeye biri tarlaya diğeri başka yerlere gidiyor. Ben Aysel’in yaşadığı binaya gidiyorum telaşla. Kimsenin olmadığını görüyorum. Bir tek Seniye’nin ışığı yanıyordu. Cama zıplıyorum. İçeri bakıyorum. Dilber ile oturuyorlar.Sesleniyorum, duymuyorlar. Başka yollar arıyorum. Balkona yanaşıyorum. Camlardan birini aralık görüyorum. İçeri giriyorum dikkatlice. Çiçekleri görüyorum. Aralarından sıyrılarak balkon kapısına pati atıyorum. Bağırıyorum. Sesimi duyarak geliyorlar. Beni görünce deliye dönüyor Seniye. Eline sopa alıyor ve beni kovalıyor. Bahçeye zıplıyorum. Ardından balkona Dilber geliyor. Derdimi anlatmaya çalışıyorum. Aralarında konuşuyorlar. Yere düşüyorum, yüksek sesle bağırıyorum. Park yönünü gösteriyorum. Seniye acımasız, Dilber mesafeli davranıyor bana. Bir süre bakıyorlar birbirlerine. Beni anlamıyorlar. Seniye kötü bakıyor bana. Balkon camını iyice kapatıyor. İçeri giriyor. Başaramıyorum. Olay yerine gidiyorum. İnsanlar toplanmış başına. Öylece yatıyor. Öldüğünü anlıyorum. Çığlık atarak koşuyorum aşağıya doğru. Ağıtlar yakıyorum. İnsan varlığına ağıtlar yakıyorum. Köpeklere rastlıyorum yolda. Beni kovalıyorlar. Ağıtlar yakarak kaçıyorum onlardan. Tam biri beni yakalayacakken zıplıyorum ilk ağacın gövdesine. Köpekler infaz diye bağırıyor, ben insanlık cahilleşiyor diye...


Comments


bottom of page