top of page
Writer's pictureAyetullah Turabi

Son Müzik Seansı

Size bir enstrüman yaklaşımından hikâyeler toplayıp bunu bir kulaklıkla hayata dokunmasını anlatmak istiyorum. Hayat... büyülü ormanın tınısı! İnsanoğlu tıngır mıngır bir hatıra defteri yaklaşımında çeşitli müzikleri arkasına yerleştirmiş, yaşamını bir ritme göre hareket ettirmiştir. Her eylemin arkasında bir adam boyu müzik yapılmış, söylenmiş, çalınmış, çığır aşılmış, göz yaşı dökülmüştür. Belki de ölünmüştür.


Zamanı görelilik kuramında düşününce, zaman aslında bizim anladığımız şekilde ilerlemiyordur. 1 saat, bir saat değildir. Bana göre ve sana göre diye fark etmeye başlıyordur. Bize göre... biz! Çok güzel bir kadınla yenilen akşam yemeği zamanın sihirli akışında -gece boyu sürerse bile- birkaç dakikadan ibarettir. Kırk beş dakikalık en önemli sınavlarımız ise günler gibi görünebiliyor. Arkasına kafamızın içerisine yerleştirilmiş, kutsal tanrı orkestrası eşlik ederek zamanı ölümsüz veya büyük bir işkenceci haine getirebiliyor. İşte hayatın bize tınısı burada yakınsanır.


Bir Yunan cenazesinde ölüler yakılırken koparılan ağıt! Çıplak bir sesle bir çığlık! Ölümün son müzik seansı. Gözlerin ardından fışkırırcasına gözyaşı akarken orada uğurlananların birazcık ruhu kaldıysa dudakları eşlik eder. Uhrevi bir yakarışta insan sesin etkisiyle bedenini ve hasletlerini terk eder. Yürür! Oradan, zihninden uzaklaşır. Son yolculuğun verdiği o haşim ruh halini terk eder. Hayat bütün anlamını yitirir.


Ölümün sessizliğinde müzik aranır mıydı? O ağıt! O garip sessizliği bozarken çığlıklar ve yakarışlar arasında -son yolculuk demeyi hiç istemiyorum- terk edişin gökyüzünü boğmasına seyirci birkaç fani gözü sessizliğe sığınır. Bariz bir mahpusluktur, bu. Bariz bir esaret. Ne gariptir ki, bariz bir özgürlüktür de!


Ölümü düşünürken sevdiklerim aklıma yapışıyor. Her birinin başında çekeceğim acı! Acının buğulu hali. Yorgunluk. Bedenden bütün kanın çekilmiş hali. Ruh gibi yaşayıp ruh gibi devam eden o isyan zincirinden koparılan tatava sonrası sessizlik. Son Müzik Seansı, işte bu! Sırtını bir duvara yasla ve orada ölümün son beyaz ışığında sahnele kendini sevenlerine. Yapayalnız çıktığın belki ilk yolculuğunda... Belki ilk kere dinlediğin o şarkıyla...


Nü bir ses çığırır. Sahne aydınlanır. Alevler yükselir. Başka bir yer de kemanlar ağlar. Sen oturursun. Boğazında kelimeler düğümlenir. Susarsın ve bir şeyler başlarken sahne tamamlanır. Perde kapanır. Seyirci ağlar ve alkış!

תגובות


bottom of page