Akşamın sekizi, kimi evlerin neşe saatidir. Herkes bir sofrada, kutsal bir ayin misali, oturup yemek yeme zorunluluğundadır. Bu, reddedilemeyecek bir zorunluluktur. Ufak bir ret dahi aile ilişkilerinin yıkılıp paramparça olmasına sebep olabilir, güçlü zelzelelere dahi dayanabileceği varsayılan o güçsüz,incecik ip her zaman kopabilir.
Aile insan hayatının her noktasında kader diye adlandırıp suçlayabileceği bir örgütlenmedir. Bu oluşumun üzerine şarkılar yazılıp gerektiğinde romantize edilen kısmı üzerine kurulduğu temellerdir. Bu temeller insanların sevdiği veya seveceği makamlardan ziyade hayatı boyunca ait hissetmek istediği, aidiyetin mumlarının yüreğinde yakabileceği bir yere konumlandırarak atılması, bu aidiyetin zamanla evrileceği kayboluşa yol gösterir.
Bu aidiyeti yüreğinde hissetmek için mühim yolculuklara çıkan çocuklar maddi ya da manevi, birçok cevap bulacaktır. Mutlak huzur ve mutluluğun zerresine ulaşamayacak bu çocukların, ömrü hayatlarında elde edemediği maneviyatı maddiyatta bulma istekleri oluşur. Bu arzuyla birlikte başta alt sınıf olmak üzere bütün kesimlerin hissedebileceği sosyal sorunlar ortaya çıkar. Çeşitli haplar, dilenilen daha da acısı gasp edilen paralar, yıkık dökük camlar...
Bu kayıp arzuların, kendine eşlik edecek sırdaşlara ihtiyacı vardır. Çete kavramı burada etkin bir biçimde devreye girer. Ait hissedilen, aralarında samimiyet ve paylaşımın bulunduğu üyelerden oluşan hayat mağduru çeteler, yataklığa kucak açacağı suçları kovalar. Aradığı huzurun tıpkı kendileri gibi hayat mağduru, müzdarip kimselerden oluşan mahkumların ayda bir olan cezaevi görüşlerinde bulunacağını zannedip kanı kaynayan o gence çok yazık, toplumun kanayan yaralarına da bir tane daha eklenmiş olur.
Comments