top of page
permagazineinfo

Pain / Acı


 

Bir yıl, ikizimin ölümünden beri tam bir yıl geçmişti. Bugün, Irelia’nın ölümünün yıldönümü.


Sanki dün yaşanmış gibi bütün detaylarını hatırlıyorum. İkizim Irelia değil, ben ölmeliydim. Her an, her şey onunlaydı. Biz ayrılmaz ikili Katarina ve İrelia’ydık. Onun ölümü benim hatamdı, her gün kendimi suçluyorum. Onun yerine ben ölmeliydim, herkes de öyle düşünüyor, benim düşündüğüm şey de o. O günü düşünmekten uyuyamıyorum.


Bir yıl önce, o gece gizlice kaçmak istedim. Irelia gitmek istemedi ama benim ısrarlarım sonucu o da kaçtı. Amerika’da kış dönemindeydik, Ekim’di. 18 Ekim günü. Ayrıca; o gün Irelia ile benim doğum günümdü. Irelia ile ben hep hayalini kurduğumuz yaştaydık. Neredeyse sabah 05.00’dı. Yatağımda uzanıyordum ve güneş daha yeni gözükmüştü. Soğuktu, Irelia’nın öldüğü gün gibi.. Yorgan beni ısıtmamıştı. Vücudumdaki gibi ruhumdaki buzu kesti. Günışığı odamı aydınlatmaya başladı. Güneş ışıkları gözüme çarpmaya başlamıştı. Araba farı gibi kör ediciydi. Irelia’nin o gün aynı şeyi hissedip hissetmediğini merak ettim. Acaba, karşıdan karşıya geçerken sarhoş araba kullanan birinin araba ışığını görmek nasıl bir duyguydu? Arabanın ben önündeyken beni ittiğinde korkmuş muydu? yüzümün ıslandığını hissettim, farketmeden yeniden ağladım.


“Katarina, yataktan çık, hazırlanıp mezara gideceğiz.” dedi annem. Gözleri kırmızıydı. Annem tüm gece ağlamış olmalıydı.


“Tamam, hazırlanacağım.” dedim.


Yataktan kalktım, hazırlandım ve aşağı indim. Alt kattaki lobide; annemi, babamı ve en yakın arkadaşım Elise’i gördüm. Sanırım, Elise’i eski bir arkadaş demek daha iyiydi çünkü; Irelia’nın ölümünden bu yana bana hiç bakmamıştı. Irelia ile çok yakın olduğundan Elise, benden nefret ediyor olmalıydı. Koridora derin bir sessizlik hakimdi. Sessizliği bozan kişi babamdı;

“Haydi! gidelim…” derin bir iç çekerek..


“Haydi! küçük kelebeğimizi ziyaret edelim.” dedi babam gözlerinde yaşlarla..


Arabaya bindik. Arabadayken caddeyi izledim. Irelia ile her yerde anılarım vardı. Bisiklete bindiğimiz ilk yol, koşu yarışına çıktığımız yol, oturup birlikte ağladığımız park. Anılarım hatırlamak canımı yaktı. Mezar yerine vardık. Irelia’nın mezarına gittik. Irelia’nın mezarı dışında her yerde kar vardı, mezarın etrafındaki ağaçlar karı engellemişti. Irelia’nın mezarını görür görmez annem ağlamaya başladı.


“Irelia, benim küçük kelebeğim, üşüyorsun, değil mi? soğu sevmediğini biliyorum. Sana en sevdiğin battaniyeni getirdim.” dedi annem hıçkırarak.


Çantasından bizim bebeklik batteniyemizi çıkardı ve Irelia’nın mezarını örttü.


“Oradan hiç çıkmayacaksın, değil mi? sensiz yapamıyorum. Sesini her gün duymamak canımı acıtıyor. O güzel mavi gözlerini açabilmeni dilerdim.” dedi annem ağlayarak.


Sözlerine devam edemedi. Irelia’nın mezarına sevgiyle bakıyordu. Aniden, annemle göz göze geldik. Bana iğrenerek baktı. Biliyorum, anne, ben de kendimden nefret ediyorum. Annem arabaya geçti. Sanki Irelia’nın gözlerinden öpüyormuş gibi mezarını öptü babam.


Babam arabaya geçti. Irelia’nın mezarında ben ve Elise kaldık.


“Yaşamaya nasıl devam edebiliyorsun?” diye sordu Elise.


“Sen en yakın arkadaşını kaybettin, ben de kız kardeşimi. Ne dediğinin farkında mısın?” sinirli bir şekilde karşılık verdim.


“Ölmesi gereken kişi sendin. Üzgün olman veya pişman olman onu geri getirmeyecek. Senden tiksiniyorum, yaşamayı hak etmiyorsun.” dedi Elise.


Hiçbir şey diyemedim. Elise haklıydı.


“Irelia, senin için üzülüyorum. Buna değmeyen biri uğruna kendini feda ettin. Seni çok özlüyorum. Doğum günün kutlu olsun, sevgili arkadaşım.” dedi Elise ve bana dönerek; “Keşke sadece Irelia doğsaydı, tek yaptığın şey onun canını yakmaktı, senin için üzülüyorum.” kusarak nefretle söyledi.


Sonra, Elise de gitti ve ikizimle ben tek başıma kaldım.


“Merhaba, canım kardeşim. Yine yalnız kaldık. Üzgünken dizine başımı koyup saçlarımla oynamanı özledim. Seni çok özledim kardeşim, çok özledim.” söyledikten sonra ağlamaya başladım.


“Sensiz aklımı kaçırıyorum. Heryerde seni görüyorum, heryerde seninle anılarım var. Sensiz; okulda, evimizde, bu şehirde yapamıyorum. Neden ölmeme izin vermedin? her zaman naziktin, ölürken bile. Özür dilerim, o gün seni zorlamamalıydım. Hepsi benim hatam. Herkes benden nefret ediyor, haklı olduklarını biliyorum. Böyle olmasını istemedim, o gün ölmüş olmayı diledim. Mutlu yıllar, kardeşim.” dedim.


Daha sonra, cümlemi bitirdim ve çok güçlü bir rüzgar esti. Irelia sinirli olmalıydı. Muhtemelen beni kendime getirmeye çalışıyordu.


“Hoşçakal, kardeşim.” dedim. Arabanın oraya gittim. “Siz gidin, ben eve yürüyerek gideceğim.” dedim.


“Tamamdır, evde görüşürüz.” dedi babam.


Annem ve Elise yüzüme bile bakmadı. Zaten beni istemiyorlardı. Irelia’nın öldüğü yere yürüdüm.


Yürüdükçe daha da soğudu. Irelia’nın çiçekli parfümünün kokusunu alabiliyordum ama yürümeye devam ederken, Irelia’nın çiçekli parfümü Irelia’nın kan kokusuna dönüştü. Tüylerim ürperdi. Tam Irelia’nın öldüğü yerdeydim. Hareket edemedim. Farketmeden yere çöktüm. Sadece yere bakıyordum. Irelia'nın kanının izini görebiliyormuşum gibi hissettim.


“Özür dilerim Irelia, çok özür dilerim kardeşim.” bağırarak.


Parlak bir ışık gözlerime doğru geldi ama hareket edemedim. Araba bana yaklaşıyordu, o gün ki gibi. Arabayı süren kişi muhtemelen beni görmedi. Demek ki Irealia’da böyle hissetti. Arabanın altındayken tüm kemiklerimin kırıldığını hissettim. Acıttı, çok acıttı ama mutluydum.


“Sana geliyorum kardeşim.” dedim son göz yaşlarımla.


 

Recent Posts

See All

Bilinçteki Akış

Gün boyunca zihnimizden binlerce düşünce akıp geçer. Bunların bir kısmı çöptür, büyük bir kısmı da bir sonraki an’ımızı şekillendirir....

Comments


bottom of page