top of page

Nasıl Yardım Edebilirim?


 


Bugün konuşacağımız dizinin adı NEW AMSTERDAM. 25 Eylül 2018’de NBC’de yayınlanan; medikal drama türünde olan David Schulner tarafından yapılan, Eric Manheimer’in Twelwe Patients: Life and Death kitabından uyarlanan Amerikan yapımı televizyon dizisidir. Kitabı yazan kişi gerçekten o hastane de çalışmış bir doktor. Başrollerini Ryan Eggold, Freema Agyeman, Janet Montgomery, Jocko Sims, Anupam Kher, Tyler Labine’nin paylaştığı IMDb 8,1/10 olan dizidir. Üçüncü sezon 2 Mart 2021 tarihinde Netflix ABD’de yayımlanmıştır. Ülkemizde henüz 2. Sezonu bulunmakta sadece. Umarız yakın zamanda 3. Sezonu da yüklenir. Medikal drama severler bu dizinin üstüne atlamalılar. Yine de beklentiyi fazla yükseltmeyelim. Bir House MD değil. Yani şöyle ki, iki dizi her ne kadar medikal drama olsa da, tatları farklı. Fakat dizi sağlık çalışanlarından tam not almayı başarmış. Bu da dizinin popülerliğini olumlu yönde etkileyip, yüksek bir izleyici kitlesine ulaştırmış. Dizi kısaca New York’ta geçen bir hastanedeki doktorların günlük işleri gibi diyebiliriz. New Amsterdam Amerika’nın en eski public hastanesi olarak geçiyor ve aslında bu hastane gerçekten var. Bu hastane New York’ta hala hizmet vermekte.


Öncelikle ana karakterimiz Max Goodwin adında inanılmaz idealist bir doktor. Max, daha önce Chinatown da başarısız bir kliniği, oldukça başarılı hale getirmiş. Böylece Max New Amsterdam hastanesine Tıbbi Direktör olarak geliyor. New Amsterdam tamamen para odaklı bir hastane. Maceramız başlıyor. Dizinin temposu oldukça hızlı ilerliyor diyebiliriz. Bunun nedenleri birinci olarak tabi ki orası bir hastane sürekli bir hareketlilik söz konusu, ikincisi Max asla yerinde durmayan bir doktor. Ciddi anlamda takip etmekte biraz zorlanıyorsunuz başta ama hemen alışıyorsunuz. Herkesin yardımına koşmaya çalışıyor. Her fırsatta hastaneyi daha iyi hale getirmenin yolunu arıyor. Gerçekçi bakarsak, Max oldukça ütopik bir karakter. Özellikle herkesin diline yapışmış “Nasıl yardım edebilirim?” sözüyle, herkesin derdine koşan biri. Gerçekte böyle doktorlar var mı? Varsa da sanırım sayıları çok az. Beğenmediğim tek kısım sanırım, hastane de sadece beş doktor varmış, hikâyenin sadece onların etrafında dönmesi. Sonuçta orası kocaman bir hastane. Başka doktorlar farklı hikâyeler görmek istiyor insan. Hastaneye bakacak olursak, oldukça değişik bir hastane diyebiliriz. Yaşayan bir organizma. Zaman içinde ihtiyaçlarına göre evrimleşmiş. İçinde kendi mahkemesi olan bir hastane. Türkiye de hatta bence dünyanın herhangi bir yerinde eşi benzeri olmayan bir hastane. 1766 da kurulmuş. Oldukça da eski bir hastane yani. Dizi de en çok hoşuma giden karakter sanırım Dr. Iggy Frome oldu. Kendisi psikiyatrist. Hastaya yaklaşımı tartışılsa da bence yaptığı iş, hastalarının ona bakışları ve o iyileşme süreçleri görmek bayağı ilginç ve etkileyiciydi. Aslında genel olarak doktorların o insanların yardımlarına koşmaları ve Max sayesinde aslında bu işi ne kadar sevdiklerini fark etmeleri insanı inanılmaz etkiliyor. Sağlık çalışanları hayatımızda olmasa neler olurdu? Düşüncesi bile korkunç değil mi?


Birinci sezonun şok etkisiyle bitmesi, ikinci sezonu çok hızlı bir şekilde açmanıza neden oluyor. İlk bölüm boyunca, sezon finalinin etkisinin sürdüğünü görüyorsunuz. Neden herkes normal ya da “Hey neler oldu!” diyorsunuz sürekli. Bölümün sonuna kadar gerçeklerden uzak duran bir Max görüyoruz. Şunu diyebilirim ki, ilk bölümün sonunda ağladım. Yani öncelikle bir şok oldum, sonra gözyaşlarımı tutamadım. İkinci sezon birinciye göre daha karamsar bir yapısı var. Ana karakterimizin ilk sezondaki güllük gülistanlık hali artık yok. Olmasına da bekleyemezsiniz. Max’in bana hissettirdiği duygu, yetersizlik. Bir şeyler için çabalıyor evet ama sanki başaramıyor gibi. Bu şekilde olunca kendinizi birçok kez karakterin yerine koyarken buluyorsunuz. Acaba bende mi böyle olurdum onun yaşadıklarını yaşasaydım? Max, bütün sezon boyunca sadece sağlık açısından değil duygusal anlamda zorlanıyor. Bence bunu size geçirmeyi başarmışlar. Her bölümün sonunda “Ah Max, artık mutlu ol lütfen” derken buldum kendimi. Belki de bu kadar yoğun hissetmemin nedeni yas tutmanın ne demek olduğunu iyi bilmemdir. Diğer karakterlere gelirsek, daha çok ön plana çıkmaya başlamışlar. Tamamen kendilerine dönük olan doktorların artık görüyoruz ki, Max gibi hastaneyi ya da sistemi iyileştirme çabaları var. Belki de herkesin önünde ya da yanında böyle bir karakter olsa dünyanın ne kadar farklı bir yer olacağını düşündüm. Her şeyin daha iyi, adil bir dünya. Hastane, doktor dizilerinin birçoğunun asıl dikkat çekmek istedikleri şey bence kurulan sistemin yanlışlığı. Üstelik tüm dünya da böyle. Dizi de sürekli bundan bahsedilip, bunu değiştirmeye çabalamaları, insana bir nokta da umut sağlıyor. New Amsterdam dizisi bunu cesurca ortaya koyabilmiş bir dizi. Şöyle düşünelim, sistemi kuran biziz, memnun olmayan biziz. Sonuçta biz yapıyoruz. Değiştirmekte elimizde. Üçüncü sezonun ilk bölümü ise, dünyayı saran Covid pandemisini işlemişler. Hatta özellikle yaklaşık ilk on dakikayı çok beğendim. Sağlık çalışanlarının ne tür şartlar altında, ne kadar zor bir yaşam mücadelesi verdiklerini göstermek istemişler. Özellikle henüz ortada aşı yok iken, hangi ilacın faydalı olduğunu bilmedikleri bir dönem. Kurtaramadıklarının kurtardıklarının belki de iki katı olduğu zamanlarda, nasıl bir psikolojik savaş verdiklerini görüyoruz. En kötüsü de o savaşın içinde sevdiklerini de kaybettiklerini…



Açık konuşmak gerekirse, öyle parlayan bir tarafı yok dizinin. Yine de kendine bağlayan bir tarafı var. Bunun nedeni bence hasta-doktor ilişkisinin derin bir şekilde gösterilmesi ve yansıtmak istedikleri konuları cesurca işlemeleri. Dizi birçok evrensel soruna da parmak basıyor. Günümüzde halen acımasızca devam eden ırkçılığı, konuştuğu dil üzerinden yapılan ayrımcılığı, göçmen sorunlarını, sağlık sisteminde yer alan sigorta sorunlarını ve önemlisi bu insanlara yapılan psikolojik şiddeti birçok kez dile getiriyor. Hiçbir bölüm sizi sıkmıyor ve yormuyor. Sona gelirsek, bölüm sonu çalan müzikleri ve mekânın insana yansıtılış biçimiyle benden geçer not aldı diyebilirim. Müzik seçimi oldukça güzel kullanılmış. İnce ince girdikleri müzik biranda tüm duygu-durumunuzu değiştiriyor. Mutluluk gözyaşları yanaklarınızdan süzülürken, bir başka bölüm üzüntüden süzülebiliyor.

 


Comments


bottom of page