Mayıs ayını geride bırakmıştık. O gün, her yıl olduğu gibi aile yadigârı bahçemize dinlenmeye gelmiştim. Orada gördüğüm manzarayı keşke görebilseydiniz! Nar ağaçları öyle güzel çiçek açmışlardı ki etrafta salınan lalelere sanki nispet yapıyorlardı. Kırmızının cazibesi başkadır ya; arıların önceliği de hep narçiçeklerine oluyordu. Birinden havalanıp diğerine konuyorlardı arılar. Güneş batmadan hepsine dokunabilmek için sanki birbirleriyle yarışıyorlardı.
Yine böyle bir akşamüstü ayaklarımı kütük parçasına uzatmış an'ın tadını çıkarıyordum. Sonuna ulaşmayı kafaya koyduğum kitabımı heyecanla okurken bir taraftan da çifte kavrulmuş kahvemi yudumluyordum ahşap sandalyemde. Ortamın büyüsüne kendimi bu denli kaptırmışken, bir an köpeğimin ayaklanıp bahçe kapısına doğru koşmasıyla irkildim. O panikle kahahvemi de üstüme döktüm. Yanıbaşımda duran ıslak mendille üstümü temizlemeye çalışırken; “Venüs bu kadar havlıyorsa mutlaka bir gelen olmuştur “ diye düşünüyordum. O sırada yaşlı bir teyzenin bana doğru seslendiğini duydum ‘ Kızım ben geldim, kapıyı açar mısın?
Elimdekileri masanın üzerine bırakıp hızlıca kapıya yürüdüm. Venüs’te havlamayı kesmiş, olanı anlamaya çalışır gibi merakla etrafı izlemeye koyulmuştu.
Bahçe kapısında, daha önce buralarda hiç görmediğim, kısa boylu, yüzü yaşlılıktan mı yoksa çilesi çekilmiş bir hayatın izlerinden mi? Bilemediğim kırışıklıklarıyla, 70’li yaşlardaki teyzeyi görünce bir an duraksadım.
“Merhaba teyze! Birine mi bakmıştın“ diye sorunca gözleri doluverdi yaşlı teyzenin. Kapıyı açıp içeriye buyur ettim. Titreyen elleriyle sımsıkı yapıştığı bastonunu koşturur gibi yürürken, vücudunun hala dinç olduğunu düşündüm;
“Eee, eski toprak tabi“ dedim içimden.
Teyzeyi masaya oturtup bahçeden topladığım taze kekiklerden kaynattığım çaydan ikram ettim kendisine. Kısa bir tanışma safhasından sonra anlatmaya başladı kendince.
“ Geçen yıl narlar çiçek açtığında eşimi kaybetmiştim. Dağlara ot toplamaya gitmişti, saatlerce bekledim o gün, gelmeyince merak edip yürüdüm patika yoldan. Yarım saat yürüdükten sonra bir baktım dizlerinin üstünde öylece kalakalmış zavallı kavak ağacının altında. Dönüp geldim, komşulara haber verdim,jandarmayla birlikte almaya gittiler merhumu. Herkes çok severdi onu, cenazesi çok kalabalık oldu. Gelen-giden çok olunca anlamamıştım yokluğunu, ama el ayak çekilince alışmam çok zor olmuştu. Merhumun eşyalarını ayırırken bir mektup geçti elime. Adresi sizin burasıydı, sana mektubu getirdim kızım” dedi ve koynundan çıkarıp uzattı mektubu.
Şaşkınlık içerisinde mektubu alıp yazılanlara göz gezdirdim. Gerçekten zarfın üzerindeki adres buraya aitti. Merakla mektubu açıp okumaya başladım. Okudukça gözlerim dolmaya başladı. Bir süre sonra göz yaşlarıma hakim olamayıp ağlamaya başladım. Ben ağladıkça teyze de ağlıyordu benimle. Hatta yaşanan duygusallığın etkisiyle sarılıp, birlikte ağladık. Gözyaşlarımı silip derin bir nefes aldıktan sonra, yaşlı teyzeye;
“Bu nasıl olabilir?” Diye sordum. Bakışlarından bu soruya verecek cevabı olmadığını anlıyordum.
Mektup, yıllar önce vefat eden babamdandı. Tevfik amca babamın asker arkadaşıymış. Zamanında Tevfik amcanın satılığa çıkardığı araziyi satın alıp içine de nar fidanları diktirmiş. On dönüm nar bahçesinin tapusunu da zarfın içine bırakmış. ‘ Bana bir şey olursa kızıma verirsiniz’ demiş. Bir de not düşmüş altına benim için;
” Canım kızım Zeynep’im, narçiçekleri meyveye durduğunda, benim seni ihmal ettiğim gibi, sakın onları ihmal etme! Onlar senin kadar dayanıklı değiller ama insanı neşelendirmeyi de iyi bilirler. Onlar sana neşe olsun, sen de onlara can ol. Beni affet canım kızım…”
93’ yazının bu zamanlarında çalışmaya gidiyorum diyerek çıkmıştı evden babam. Sonra da uzunca bir zaman dönmemişti eve. Döndüğünde ise ben yetişkin bir kadın olmuş, başka bir şehirde başka bir hayat kurmuştum kendime. Babamla hiçbir zaman, çocukluğumda olduğumuz gibi can cana olamamıştık elbet. Ama o günlerin hatırına cenazesine katılmış, vedalaşmıştım içten içe. Bu yüzden bu aylar benim için hüzün ayı demek aslında… Gidişler, bekleyişler ve kaybedişler demek.
Bu aylarda, Narçiçekleri var güçleriyle beni neşelendirmeye çalışırlar. Tıpkı babamın dediği gibi işte…
Comments