top of page
Elif Nur Özdil

MUHTEŞEM KOT


 

Jean, blucin ya da kot… Nasıl adlandırırsak adlandıralım herkesin dolabında en az bir çeşit bulundurduğu; çivit mavi renkte, katlanan paçalardan bol paça modellere, oradan da bugünkü dar paçalara kadar gelen ve biçimi sık sık değişen kot pantolonlar 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra moda dünyasının vazgeçilmez bir unsuru oldu.


Çok çabuk tüketilen moda akımları arasında belki de tek kalıcı olan kotlar oldu. Hem şık, hem rahat olması sebebiyle 7’den 70’e herkesin giydiği kotlara ilgi zaman içinde hiç azalmadı; hatta daha da arttı ve kotlar sadece pantolon olarak değil ceket, gömlek, etek ve hatta çanta olarak dolaplarımıza birçok şekliyle girmeyi başardı.



Kot veya denim, pamuk ipliğinden dokunan veya çoğunluğu pamuktan oluşan, dimi örgüsüne sahip bir tür kumaştır. Örgüdeki çözgüsünün dışarıda olması dolayısıyla rengini kumaşın çözgüsünün renginden alır. Türk Dil Kurumu tarafından "giysi yapılan bir tür mavi, kaba pamuklu kumaş, blucin" olarak tanımlanmaktadır.


Amerikan PBS kanalında gösterilen "Riveted: The History of Jeans" isimli belgeselin senarist ve yönetmenleri Anna Lee Strachan ile Michael Bicks, blue jeans'i ilk kez kölelerin giydiğini söylüyor. Strachan ve Bicks, ABD iç savaşından önce güneyde blue jeans'in "zenci kumaşı" diye adlandırıldığını da ekliyor. Belgesel, siyahi kölelerin ağır çalışma şartlarına dayanmak için pamuklu kumaşa kıyasla daha sağlam olduğundan blue jeans'i giymeyi tercih ettiklerini anlatıyor. Belgeselin yayınlandığı kanalın baş yapımcısı Cameo George da yaptığı açıklamada:


" Blue jeans, Amerika'nın karmaşık hikayesini incelemek için mükemmel, ırk, cinsiyet, sınıf ve kültür tartışmaları için benzersiz bir katkı sağlıyor."

diyor...


1930'lara kadar zengin beyazlar blue jeans giymeyi tercih etmedi. Ancak bu gidişat, ABD'nin ekonomik krizle boğuştuğu bir dönemde değişiyor. Çiftçiler şehirlilere "kırsal tatil" olarak kendi çiftliklerinin kapısını açıyor, buraya gidenlerse evlerine döndüklerinde oradan aldıkları blue jeansleri "hediyelik eşya" yapıyorlar. 1950'lere gelindiğinde kanun kaçaklarına da blue jeans giydirilmeye başlandı. Marlon Brando da "Kanlı Hücum" filminde bu kıyafeti giydi. Üreticiler bu nedenlerle gözden düşen blue jeans'i tekrar moda yapmak için kolları sıvadı, reklam kampanyaları başlattı. Hatta dönemin ABD first lady'si Jacqueline Kennedy dahi blue jeans giydi ve blue jeans böylece kadınlar için de bir tercih oldu.


Kot pantolonun kumaşı denim ise Fransa’nın Nimes kentinden adını alıyor. Bölgenin orijinal adı Serge de Nimes Amerikalıların ağzında denim haline gelmiş. Bu bölgeye özgü çivit mavisi özel dokuma pamuklu kumaşlar 19. yüzyılda Cenovalı gemicilere pantolon yapımında kullanılıyor.

Kot pantolonun İngilizce karşılığı olan "jeans" kelimesinin de Cenova’nın Fransızca adı "Gênes"'ten kaynaklandığı sanılıyor.


Levi’s marka kot pantolonların 1886’da oluşturulan marka etiketinde resmedilen iki at arasında çekilen pantolon dayanıklılığın simgesi olarak kullanıldı. XX modeldeki ‘"501" sayısı ise 1890’da üretilen pantolonun parti numarasını temsil ediyordu. 1901’deki modele iki arka cep, 1922’dekine ise kemer köprüleri eklenmişti. Taklitlerinden ayırmak içinse 1936’da da cep üstündeki kırmızı şerit eklendi.



Hollywood’da kovboy filmlerine ilginin artması 1930’larda kot pantolonun temel giysiler arasına girmesine neden oldu. Yine Hollywood’un etkisiyle 1950’lerde James Dean gibi asi genç sembolünün yaygınlık kazanması sayesinde kot pantolon gençlerin kültürünün bir parçası haline geldi. Gençlerin kendi arasında kot pantolon için "jenes" kelimesini kullanması 1960’ta Levi’s’i de reklamlarında bu kelimeyi kullanmaya yöneltti.


Modacılar sürekli olarak farklı şirketlerle ortaklığa gidip yeni teknolojileri deniyor. Plastik şişelerin geri dönüşüm yoluyla kullanımını içeren ve Cone Touch adı verilen kumaşlar bu alanda atılan en son adımlardan biri. Fakat modacılar sürekli olarak geleneksel pamuklu denim görünümünü korumayı gözetiyor.


Fakat bu kumaşa eskimiş görüntüsü vermek dokuma sektörünün çevreye en fazla zarar veren etkinliği olarak biliniyor. İspanya’nın Valencia kentindeki Jeanologia adlı şirket ise kot pantolonlara iki saat içinde otantik görüntü veren yeni bir teknoloji kullanıyor. Bu çabanın ardında yatan neden ise kot pantolonun giyildikçe kişiye özgü renk ve biçim kazanması ve insanların aldıkları yeni kot pantolonlarda bile sürekli olarak alıştıkları bu görünümü araması güdüsü.


Dünyada yıllık kot pantolon üretimi beş milyarı aşıyor. Bu Avrupa’da kişi başına 1,5, Amerika’da ise 4 kot pantolona tekabül ediyor. Sektör temsilcileri ise kişi başına yılda bir kot pantolon tüketimini hedefliyor.


Kot sözcüğünün Türkçeye yerleşmesinin asıl nedeni, bu ismin Türkiye'de blucini (özgün dil, ing.: blue jeans) üreten ilk kişinin soyadından geliyor olmasıdır. Türkiye'deki ilk kot üretimini yapan Muhteşem Kot, 1940 yılında Fransa'ya yaptığı bir gezide blucinle karşılaşır. Sağlamlığına ve dikim tarzına hayran kalan Muhteşem Kot, bu kumaşı Türkiye'de üretmeye karar verir.

Türkiye'ye döndüğünde bu kumaşı üretmeyi başarır ve 1960 yılına gelindiğinde günde 200 adet üretimi yakalamıştır. Bu kumaş o dönemde özellikle köylüler ve işçiler tarafından çok tutulur. 1960 yılında KOT adını markalaştırırlar.

Ancak 1980'li yıllara, Turgut Özal dönemine gelindiğinde serbest piyasa ekonomisiyle kapılar açılır ve yabancı markaların yerli piyasaya girmesiyle o günlere kadar birinci sırada olan Kot marka blucin artık ikinci sınıf olmuştur. Böylece satışları düşen firma 1992 yılında üretimi durdurur ve fabrikayı kiraya verir.


Bu arada “jean”'in Anadolu kumaşı olduğunu ileri sürenler de oldu. İddiaya göre Amerika’da dimes olarak adlandırılan kumaşın, Anadolu’da minder, döşek yüzü olarak da kullanıldığı 15. yüzyıl metinlerinde de geçer. Nimetî Efendi’nin 1540 yılında yazdığı Farsça-Türkçe sözlüğü Lûgat-i Nimetullah’da bu kumaşın Farsçası “eksûn” Arapçası ise “dimikıy”'dı.


Düşük bel, şalvar tarzı, vücudu saracak kadar dar, yırtık gibi şekiller alan, farklı renklerde ve farklı stillerde üretilen kotların, eskimiş görünüme kavuşabilmesi için çoğu marka kumlama yöntemi kullanarak yapay bir eskimişlik görünümü yarattılar. Bu yüzden Türkiye’de 5 binden fazla tekstil işçisi silikozis hastalığına yakalandı, resmi verilere göre 46 işçi bu hastalık yüzünden hayatını kaybetti. Kamuoyu baskısının da etkisiyle bazı markalar kumlama yöntemini kullanmaktan vazgeçtiklerini açıkladılar.


Her bütçeye uygunluğu, her ortamda giyilebilmesi, moda sektörünün ondan hiçbir zaman vazgeçmemesi ve her türlü estetik beğeniye hitap eden çeşitliliğiyle kot uzun bir süre daha hayatımızdaki varlığını koruyacak gibi görünüyor.



 

Opmerkingen


bottom of page