top of page

KÖTÜLÜĞÜN GÜCÜ ÜZERİNE



Bir restoran düşünün ve bu restoranda oturan yüz kişi var. Bu yüz kişiden doksan dokuzu dünyanın en iyi insanı. Yapmadıkları iyilik kalmamış. Restoranda oturan bir kişi de seri katil. İşte o katilin gücü doksan dokuz masum insanı öldürmeye yetiyor. Bir kötülüğün gücü doksan dokuz iyiliği yok etmeye yetiyor. Aslında dünya da tam olarak böyle bir yer. Her ne kadar dünyada kötülüklerin çok olduğunu düşünsekte aslında sayıca iyiliklerin sayısı kötülüklerden oldukça fazla. Ancak kötülük öyle güçlü bir silah ki önüne çıkan iyilikleri bir bir, üstelik çok kolay bir şekilde yok edebiliyor. Olumsuzluk ne yazık ki daha çok dikkat çekiyor. Çok pahalı ve şık bir gömleği üzerinde ufak bir leke olduğu için satın almazsınız. Halbuki o gömleğin yüzde doksan dokuzu gerçekten çok güzeldir. Ama o yüzde birlik leke olumsuzluk yaratmak için yeterlidir. Bu hayatta şeytan bir tanedir, kötülük bir tane. O birlik çokluğu yenmeye yetecek güçtedir. Bütün vücudumuz sağlıklı olsa bile sehpanın kenarına vuran parmağımız bizim için en değerlidir. Çünkü canımızı o an en çok o acıtmıştır. Bize olumsuzluk yaratan şey, o an odur. Bir gökdeleni yapmak yıllar alır ancak yıkmak, altına dinamit döşeyip patlatmaktan ibarettir ve sadece saniyelerimizi alır. Hayatla ilgili en çok canımı acıtan şey budur. Yapmak zor, yakmak kolaydır. Yapmak zor, yıkmak kolaydır. Çocukken saatlerce yapmak için uğraştığım lego kulesini tek vuruşta yıktığımı anladığımda bunu fark etmiştim. Saatlerce yapmak için uğraştığım yapboz parçasını tek dokunuşta bozduğumu fark ettiğimde bunu fark etmiştim. Bu durum oldukça moralimi bozmuştu. Ufacık bir kurşun, bir insan hayatını sonlandırmaya, gözle göremediğimiz bir virüs insanlığı öldürmeye yetiyor. Haber bültenlerinde çoğunlukla kurtarılan hayatları değil, ölüp giden insanları izleriz. Bir insanın doğuşu haber değildir. Ancak bir insanın ölüşü haberdir. Hatta bir insanın yapılışı haber bile değildir. Çünkü yasaktır, çünkü ayıptır. Çünkü neden haber olsun ? Bunun neresi haber? Bu çok normal bir olay. Peki ölmek anormal bir olay mıdır? Doğma şeklimiz çoğunlukla aynıdır ancak ölüm şekillerimiz farklıdır. Aynı şekilde doğarız ancak farklı şekillerde ölürüz. Biraz daha büyüdüğümde legolardan ve yapboz parçalarından farklı olarak domino taşları ilgimi çekmişti. Yapmak için saatlerce uğraşılan o taşlar bir dokunuşla yerle bir olduğunu görmüştüm. 1999 depremini yaşadım. Tüm şehir ne olduğunu anlamadığım bir şekilde yerle bir olmuştu. Sanırım o zaman daha iyi anlamıştım yıkmanın ne kadar kolay ve anlık bir şey olduğunu. Kötülükte böyledir. Kolaydır yalan, kolaydır öldürmek, kolaydır sömürmek, kolaydır yapmaktan öte bölmek. Bazen öyle bir pasta gelir ki önüne yemeye kıyamazsın. Bir yere kaldırıp saklamak istersin ama mümkün olmaz. Mecburen yersin. Doğmak için dokuz ay buna hazırlanırken, koskoca bir ömrü yaşayıp ölmeye hazır olmamamız ne kadar garip değil mi ? Hatta hazır olamamamız. İyilik, ancak organize olabilirse güçlüdür. Organize olmak zordur. Bu sebeple dünyanın tamamen iyi bir yer olması imkansızdır. En sonunda mesele bir fıkraya ve de bir hikayeye bağlanıyor. Nasrettin Hoca'nın dediği gibi " benim ölmem büyük kıyamet, eşimin ölmesi küçük kıyamet " ve bir deniz yıldızını kurtarırsan her şey değişmez ama o deniz yıldızı için her şey değişir. Bence hayran olduğumuz hayvanlar aslanlar ya da kaplanlar değil, karıncalar ya da arılar olmalı. Çünkü insanlar organize olarak, bir arada inşa ederek varlığını sürdürebilmiştir. Gözlerimiz hep gökyüzündedir. Doğayı gözlemlerken bile ağaçlara, kuşlara ya da bulutlara bakarız. Asıl örneklerimiz; solucanlarda, arılarda, karıncalarda ve organize olup bizi dize getiren daha küçük canlılarda yani virüslerde gizli. Koskoca bir fili bir akrep yıkabilir. Hep aynı kapıya çıkıyorum değil mi? Kapılar birbirini açıyor. Çünkü koskoca bir kapıyı ufak bir anahtar açıyor. Ve anahtarlar kapıyı açtıkça karşıma yeni kapılar çıkıyor. Tek başımıza hiçbir şeyiz. Hem her şey hem de hiçbir şeyiz ve işte her şey şu anda yaşayacağın boşluk hissinden ibaret...

Comments


bottom of page