Geçenlerde şöyle bir cümle okudum: “Bir kadın yokluğuna alıştığı adamı bir daha istemez.” Gerçekten alışınca böyle mi oluyor, bilmiyorum. Alışmak zaman alıyordur ama. Peki ya çok seviyorsa, o zamanda mı istemiyorsun acaba?
Sürekli sevgiden bahsediyorum ama hala tam olarak anlamış değilim neyi sevdiğimi, neyini sevdiğimi. Sevginin ne demek olduğunu da bilmiyorum bence. Ya da aşkın. Hissettiğim şey bu mu bilmiyorum. Bir insan nasıl bilebilir ki, aşkın ne olduğunu? Ya da ne hissetmesi gerektiğini? Çok garip bir şey. Bir yandan gerçekten midenizde kelebekler uçuşuyor. Diğer yandan acı çekiyorsunuz. Kalbiniz sökülüp alınmış gibi. Çok zor ve çok derin bir karmaşa. Her kenarı keskin. Her an kesebilir. Yorucu aynı zamanda. Darbe almamak için uğraşırken, darbe almak için savaşıyoruz. Kendimizi korumak istesek de aynı yerden vurulmaya hazırız. Çünkü olacak olan o. Hep aynı yeri hedef alan bir savaştan bahsediyoruz. Ölene kadar sürecek bir savaş. Unutulmuyor. Unutamıyorsun. Sana her fırsatta hatırlatan bir kalbin ve beynin var. Farklı çalışsalar da bir noktada ortak yere geliyorlar. Bozuk saat misali. Dediğim gibi hatalarımızdan ders çıkarmıyoruz. Tekrar tekrar yapmayı seviyoruz. Ben de yapıyorum. Muhtemelen yapacağım da.
Biraz cesaret gösterip duygularımı, kendimi anlattığım yazıyı dergiye gönderdim. Paylaşıldı. İlk defa cesursa hareket ettim. Kendimi yıllarca geri plana atmıştım. Hâlbuki en büyük hayalimdi. Yazar olmak. Keşke etrafımdaki insanların yarısı kadar cesur olabilsem. O zaman her şey çok farklı olurdu. O zaman sence neler değişirdi? Belki de hiçbir şey. Çünkü biz yine biziz değil mi? Olmayacak duaya âmin demek değil mi?
İçimde yanıp sönen öfkenin yanında korkunç büyüklükte bir umut var. Küçültmek istiyorum inan ki. Hayatıma birilerini almak istiyorum. Deniyorum da. Her baktığımda büyürken, her duyduğumda küçülüyor. O kadar değişik bir terazi ki. Dengesi yok. Acı da veriyor, mutlu da ediyor. Her iki tarafını da şiddetli bir şekilde deneyimliyorum. Kendime bunu neden yapıyorum?
Aslında ben kendimi bulmaya çalışıyorum. Yazdığım her kelimede kendimi arıyorum. Bazen tekrar okuduğumda kendimi bulduğum çok şey var. Kendimi çok uzun zaman önce kaybetmiştim. Acaba eski ben, bulunmak istiyor mu? Belki de onun yerini yeni ben almalı. Peki, yeni ben olmak için çabalıyor muyum? Hayır… Ama bugün bir karar aldım. O karanlık yurt odasında, çok karanlık bir gecede başladığım, çoğu zaman ağlayarak yazdığım kitabı bitireceğim. Belki bu sözü defalarca verdim. Ama bu sefer bir şeyler farklı. Ben hissettim. Tıpkı kitaptaki karakter gibiydim bir zamanlar ama şimdi onun da olmak istediği kişiyim. Tekrar başlıyorum. Bir gün cesur olacağım yine ve o günün gelmesi için elimden geleni yapacağım. Şimdilik bebek adımlarla ilerlemem gerek gibi. Ama ya akıp giden zaman, buna izin verecek mi? Öncelik, kitabı bitirmek olsun o halde. Gerisi cesaret işi. Eminim o gün geldiğinde beni itekleyecek insanlarla dolu olacak etrafım.
Bence bu durumda olan sadece ben değilim. Sanki herkes benlik yolculuğuna çıkmış gibi. Etrafımdaki herkes kendini arıyor. Bazıları bu süreci sinirli geçirirken, bazıları yüzü gülüyormuş gibi yapıyor. Herkes rol yapıyor. Elimden geldiğince yanlarında olmaya çalışıyorum. Ben iyi miyim? Muhtemelen hayır. Ama sevdiğim insanın yanında olmalıyım. Çünkü arkadaşlık bunu gerektirir. Yine de iletişim kurmakta güçlük çektiğim anlar da oluyor. Elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Zorlandığım çok an oluyor. Toparlayamadığım da. Yine de yanlarında olmayı deniyorum. İsteseler de, istemeseler de. Bugün bir arkadaşıma “artık kötü biri olduğumu düşünüyorum” dedim. Çünkü dönüp baktığımda kendimi kötü biriymiş gibi hissediyorum. Bana, “Hata yapmış olabilirsin. Ve bunun farkında olduğun için kendine fazla yükleniyorsun sadece. Çoğu insan yaptığı hataların farkında bile değil. Ama kafaları rahat.” Düşünce tarzı farklı olsa da, gerçekten mantıklı düşünen biri. Düşünüyorum da, kendisine en son tavsiye alınacak kişiyim dese de nasıl iyi tavsiye verebiliyor ki? Hata yaptım evet ve farkındayım. Peki, ya diğerleri? Nelerin farkındasınız? Ben tek taraflı hata yapmadım. Yine de çoğu şeyi sineye çektim. Nereye kadar ama? Bunu ne zamana kadar yapabilirim ki? Ben patlamayacak mıyım?
İnstagram’da gezinirken karşıma güzel bir paragraf çıktı: “İki insan birbirini gerçekten severse araya ne kadar zaman girerse girsin, kimlerle neler yaşarsa yaşasınlar, elbet bir gün yeniden karşılaşırlar. Ya birbirlerini affederler, çok sevdiklerinden; ya da asla affedemezler, yine çok sevdiklerinden.”
Peki, biz affedecek miyiz, affedemeyecek miyiz? Ya da karşılaşacak mıyız sence? Belki de en önemli soru bu değildir. Biz birbirimizi sevdik mi?
Siempre, Şeb.
Comentários