Her sabah muhakkak bir öğretmen arkadaşımla veya danışanımla telefon görüşmesi yaparım. İnsanlar uyanır uyanmaz soracak, söyleyecek bir şeyler buluyorlar şaşırıyorum doğrusu, dere otlu bir omlet belki de daha çok yardımcı olur onlara. Zamanla bu telefon görüşmelerinden mutlu ayrılanın ben olduğumu fark ettim. Gelin mutluluğun sebebini birlikte inceleyelim.
Kelimelerin gücü psikolojimizi etkileyen önemli faktörlerden biri. Gün içerisinde neler konuştuğumuz ve nasıl konuştuğumuz başta bizi ve iletişim kurduğumuz herkesi etkiliyor. Telefon örneği üzerinden ilerleyelim. Sabah 08.00 suları çalmaya başlıyor ve karşıdan nötr bir "Günaydın." duyuyorum. "Günaydınnnnnn tatlım!" diyorum tabii ben de. Yeni bir gün, güzel bir kahvaltı... Konuşma biterken karşı taraf telaşlı, mutsuz bir ses tonuyla "İşe gideceğim şimdi." diyor. Ben de "Kolay gelsin canım, ben de okula gideceğim hoşça kal." diyorum ve kapatıyoruz. Ben bu durumu istisnasız yaşıyorum. Karşı taraf işe gidiyorum deyip hayıflanırken, ben okula gidiyorum diyorum ve bunun sonucu ne pazartesi sendromlarım oluyor ne iş kaygım.
Bu görüşmeleri yaptığım kişiler öğretmen ve zamanla onların tercih ettiği kelimeler ile benim tercih ettiğim kelimeler arasındaki fark-sonuç ilişkisini düşünmeye başladım. İki taraf da öğretmen, iki taraf da okula gidiyor ve bu iki tarafın da işi. Ancak kabul edilen bir gerçek ki insanlar iş stresi, geçim sıkıntısı ve monotonluk sonucu pazartesi sendromları yaşıyorlar. Peki biz sadece kelimelerle oynayarak bunları hafifletebilir miyiz? Yaptığım incelemeler sonucu bunun mümkün olduğunu gördüm. Nasıl olduğuna birlikte bakalım.
İlk yaptığım şey sabahları görüşme yaptığım insanları listelemek oldu ve aralarından iki küçük grup oluşturdum. 1. Grup olanlardan habersizdi ve bir ay boyunca sabah görüşmelerimizi aynı düzende devam ettirdik. 2. Grup ise kelimelerin gücünü kullanacak olan gruptu. Onlardan "İşe gidiyorum." yerine "Okula gidiyorum." cümlesini kullanmalarını ve olumsuzluk ekleri yerine istedikleri şeyi ifade etmelerini istedim. İlk günler kolay değildi ancak zamanla her şey oturdu ve gülmeler, öz eleştiriler, analizler birbirini takip etti. Yaptığım deneyin birçok değişeni vardı elbette ve takip etmesi güç bir durumdu. Ancak görmek istediğim sadece ufak bir kelime değişimiyle danışanlarımın nasıl etkileneceğiydi. Sevgili okur sonuç beklentimin ötesinde oldu. Bir ayın sonunda iki grup ile toplantıda buluştuk ve durum değerlendirmesi yaptık. 2. Grup pazartesi sendromlarını neredeyse tamamen yenmişti ve güler yüzleriyle işlerinden, okuldan bahsediyorlardı. Durumu ayrıntılarıyla inceledikten sonra bir danışanım şu soruyu yöneltti. "Nasıl gördünüz bu farkı? Siz neden en başından beri işe gidiyorum demiyordunuz? "
Bu sorunun cevabını düşünmemiştim ve üzerine düşüneceğimi söyledim. Toplantımız bitmişti ve tüm danışanlarımla kelimeler üzerine çalışma kararı aldık.
Son olarak sorunun cevabını buldum sevgili okur. Ben bir öğretmenim ve okul her zaman öğrendiğim bir ortam oldu. Sıralarda otururken öğrenen konumundaydım ancak öğretmen olduğumda da bu konumu bırakamadım. Öğretirken öğrenen bir insan olmayı seçtim. Ve ben yılların alışkanlığı okula gidiyorum demeyi, artık büyüdüm iş sahibiyim, işe gidiyorum demeye tercih ettim.
Tüm bu yazdıklarımı ayrıntılara girerek saatlerce konuşmak isterdim sizlerle. Mesleğinizi sevmek kendinizi sevmektir. İhtiyaçlarınızı karşılarken başka birinin ihtiyacını karşıladığınızı hatırlatın kendinize. Bir işe sadece para kazanmak gözüyle bakmak kendinize yaptığınız büyük bir haksızlıktır. Kelimelere inanın bir öğretmenseniz okula gidiyorum , bir doktorsanız yardıma gidiyorum, bir balon satıcısıysanız mutluluk dağıtmaya gidiyorum, bir işçiyseniz ülkeyi kurtarmaya gidiyorum diyebilirsiniz.
Comments