Aynı sokağın içinde yaşayan, birbirlerinin seslerini duyup heyecanlanan iki güzel kalp, karşılaştıkları tüm zorluklara çare ararken korkmadılar, cesurlardı, bir kez olsun ruhlarını ayırmayı düşünmediler. Tispe ve Piremus' un birbirlerinin ruhunu okşayabilmek, gerçek aşklarını yaşatabilmek için incecik bir duvar çatlağının ardında verdikleri mücadeleyle kendini her gün çoğaltan aşklarına eşlik eden,içinde barındırdığı kırık aşk hikayesini gizleyen, tadıyla mutluluğa eriştiren karadutun anlatmak istedikleri var:
Semiramis’in ülkesi diye bilinen Babil, bu iki güzel ruhun yaşadıkları aşka şahitlik yaptı.
Güzeller güzeli Tispe, yıldızların ortaya çıkmasını bekledi ve buluşma noktaları olan o ağaca doğru yola koyuldu. ‘Bir an önce dedi, Piremus’tan önce gitmeliyim, beklemeliyim onu’ dedi. Aşk ve zaman öyle yakınlar ki birbirlerine…
O da neydi? Heybetli bir aslan, ağzı kıpkırmızı, belli ki bir avdan dönüyor, zafer yürüyüşüyle.
Tispe bu manzarayı gördü ve o narinliğiyle ruhuna korkuyu işleterek bir mağaraya kaçtı. Kaçarken, Tispe, boynunda taşıdığı eşarbını yere düşürdü İşte olanlar da bundan sonra oldu.
Mağaranın içinde sevdiğine kavuşup, gördüklerini paylaşmak isterdi güzel Tispe, olmadı…
Piremus nihayet gelmişti, ama ne görsün?
Sevdiğinin kokusunu taşıyan eşarbını aslanın kanlı ağzında avının üzerinde parçalandığını görünce içinden parça koptu. görünce Aslanın, sevdiğini yok ettiğini düşündü, onsuz yaşayamam dedi. Hançeri çıkardı ve bir an bile onsuz yaşayacağını düşünmeden sapladı kalbine…
Sonra ne mi oldu? Aslan, oradan uzaklaşıyordu. Tispe geldi o ağacın altına. Piremus ise, ruhunu bıraktığı yerde bekliyordu. Bu manzarayı gören Tispe, doğru yerde ancak yanlış zamanda olmaktan kaynaklanan bu durumu, parçalanan eşarbını görünce anladı, çeşmeden akan sular gibi çok ağladı.
Kendisi için, bu dünyadan ayrılmayı göze alan Piremus olmadan nasıl yaşayacaktı ki?
Aşklarını yok eden o zalim hançer bu kez Tispe’nin elindeydi. O da Piremus gibi o ağacın altında, Piremus’un bedenini üzerine yığılarak, ayrı iki ruh olmadan, dünyadan ayrılırken bile ‘biz’ olmayı seçerek, zaman kavramının acımasızlığı yüzünden yok olup gittiler.
Tispe’nin ölmeden önceki gözyaşları yeşerti karadut ağacının yapraklarını, Piremus’un aşkı uğruna dökülen kanları renk verdi meyvelerine …
Sen ve ben yoktu, biz olabilmek vardı bu aşkın hikayesinde.
Tispe’nin gözyaşları temizledi, uğruna akıtılan kanları…
Bilirsiniz ki karadutun lekesini yalnızca karadut yaprağı çıkarabilir Biz olmayı başaran ruhları da birbirleri iyileştirebilir, yalnız kalan bir ruhu da yalnızca kendisi …
Comments