Önüm bulanık. Görmekte zorluk çekiyorum. Etrafımdaki bir sürü kar taneciği ve ben... Yeryüzüne doğru hareket etmekteyiz. Ne olacağını bilmiyoruz. Onları bilmiyorum ama ben korkuyorum. Bulut dolu gökyüzünden sıyrılıp karşılaştığım sis karşısında afalladım ve hatta biraz da çekindim. Sislerin arasında birbirimize çarpa çarpa ilerlediğimiz bu yolda kimseyi tanımıyorum ancak yalnız olmadığımı bilmek iyi hissettiriyor. Henüz yere inmemize çok var. Üstelik rüzgar da vurmaya başladı. Hiç kolaylaşmaz mıydı yere inmek? Hep böyle zor ve sarsıcı yollardan mı geçmek zorundaydık? Yalnız değilsek de hep birlikte oradan oraya rüzgarla sürüklenmeyi kabullenmeli miyiz? Aklımda binbir türlü düşünceyle boğuşurken odasında, elinde kupasıyla -içinde sıcak bir şey olduğunu tahmin ediyorum- camdan dışarıyı izleyen bir gencin önünden geçtim. Geçerken de yüzündeki belli belirsiz gülümsemeyle karşılaştım. Ben miyim bunu yapan? Ben miyim bu gülümsemeyi o yüze koyan? Bir umut doğdu içime. Karanlık sislerden ayrıldı ruhum ve bembeyaz olmuş yollara gömülmeye hazırlandı. Çünkü en zor anda bile varlığın bir anlamı vardır. En zor anlarda bile önünü görmenin, ışığı bulmanın bir yolu vardır. Bembeyaz varlığımın saflığını ve güzelliğini kucaklıyorum şimdi ve arabasında uyuklayan bir bebeğin eline konup hiç var olmamışçasına eriyip yok oluyorum.
top of page
bottom of page
Comments