top of page

KADINLAR


 

Yazmasam çıldıracaktım...

Çıldırmasam yazabilecek miydim?

Üzerinde düşünmeye devam ettiğim ve düşündükçe meşhur 'Düşünen Adam' heykelini hatırlatan durumlar.


Bir kadının parfüm kokusunu düşünüyorum. Yüzlerce parfüm yapılmıştır kadın için. Çünkü güzeldir kadın ve parfüm kokusu onu daha da güzel yapar. Sonra uzaktan yaklaşan ince ama esintili topuk seslerini dinlerim. Âdeta bir meltem gibi, zarif bir esintiyle gelir topuklu ayakkabılar. İçinde olanca zarafetiyle bir kadın sessiz ama derinden yürümektedir.


Yolum bir köyden geçiyor; ekinler büyümüş, hasat zamanı. Biraz dinlenmek için ufak bir kaya parçasının üstünde oturuyorum. Susamışım, hava sıcak. Biraz ileride koca bir çınar ağacı var. Altında bir grup kadın, çoluk çocuklarıyla azıklarını ortaya koymuşlar, telaşlı ama neşeli yiyorlar evden getirdiklerini. Özenmedim değil. Sonra bir tanesi görüyor beni, yanıma geliyor. Soruyor nerden gelirsin nereye gidersin. Aç aç o kadar yol gidilir mi diyor. Alıyor beni götürüyor çınar ağacının altına. Hepsi önüme kendi yediklerinden birer ikişer koyuyor. Sonra da bana; “hadi buyur Allah ne verdiyse yiyelim diyorlar. “ Ne o günü ne o yemeği ne de o kadınları unutabildim. Hepsi yüzleri gülen, yorgun ama mutlu kadınlar. 30 yıl sonra o yoldan tekrar geçtim, o kadınlar gibi yorgun ama neşeli kadınları görürüm belki diye ama ne o çınar ağacı oradaydı ne o ekinler ne de o kadınlar. Büyük büyük binalar dikmişler oraya. Kimse gülmüyor, çocuk sesleri yok. Duyabildiğim tek ses soğuk bir rüzgârın uğultulu bağırması. Koşar adımlarla uzaklaşırken oradan içimde bir matem türküsü duyar gibi oldum.



Hayal kahvesinde oturuyorum günlerden yağmurlu bir Pazar. Yağmuru çok severim sanki temizlenir bir anda kirlenmiş ne varsa içimde. Tavşankanı çay ve simit favori Pazar yemeğim. Hemen yan masadan ağlama sesi duyuyorum. Genç bir kadın telefonda konuşuyor. Daha doğrusu ağlıyor ya da konuşmaya çalışıyor. “Ne olur bir kez daha deneyelim. Söz veriyorum ne dersen yapacağım. “ diyor kadın. Sonra uzun bir sessizlik oluyor. Telefon kapanmış olmalı. Derin hıçkırıklardan başka bir şey duyulmuyor artık. İçimde derin bir üzüntü hissediyorum. Sonra yanıma gelip çakmağımı istiyor. Hemen veriyorum ; “İyi misiniz” diye soruyorum. “Hayır, iyi değilim" diyor ve daha cümlesi bitmeden ağlıyor tekrar. Anlatmak istiyor biliyorum. “Sizde kadınsınız anlarsınız “diyor. Anlatıyor uzun uzun. Her şeyimi feda ettim saçımı süpürge ettim diyor. Maruz kaldığı olayları ağzım açık dinliyorum. Çay soğuyor ağzımın tadı da kaçıyor zaten. Tüm bunlara neden katlanıyorsun demek istiyorum ama susuyorum. Dinliyorum gözlerim kızarana kadar. Ve sonra genç ve bir o kadarda güzel kadın “Başını ağrıttım ama üzülme yakında barışırız “ diyor ve gidiyor ağlamaklı. Telefon numarasını yazıp veriyor. O gidince yırtıp atıyorum. Görmek istemiyorum onu ve kendine yaptıklarını ileriki zaman girdabında.



Tekrar bir çay söylüyorum kendime. Camdan dışarıyı seyrediyorum Hayal kahvesinde. Koşturan kadınlara bakıyorum. Hepsinin yüzlerinde yüzlerce hikâye görüyorum. Hepsi acele ediyor sanki hayata yetişmek için. Belkide dünyalar kadar yük taşırlar ruhlarında ama gene de sıcacık gülümser o kadınlar. Dünyadaki tüm kadınların, tüm acılarından kurtulup mutlu olmasını istiyorum ütopik bir şekilde. Ama zaten adı üstünde Hayal Kahvesi'nde oturuyorum ve buradaki tek işim tavşankanı çayımla sınırsız hayal kurmak...




תגובות


bottom of page