Sevgili Julia,
İşler pek de yolunda gitmiyor. Biraz çabaladıktan sonra anladım ki şimdi durmak zamanı. Duruyorum ben de, öylece. Bir meleğin sağ omzuma konup bana bir haber fısıldamasını bekler gibi. Ama inanmıyorum da öyle mucizevi şeylere. Ama yine de umuyorum işte.
Dün Noel yemeğinde, tüm aile toplanmışken uzaktan onları seyrettim. Sonra da aslında yaptığım şeyin hep seyretmek olduğunu, bir zavallılık gibi görünse de bundan hoşlandığımı fark ettim. Kalkıp birkaç adım atsam onlarla konuşabilir, kahkahalarına bir ses daha olabilirdim ama ben kenarda oturmayı istedim. Aslında bu da yalan, yani kalkıp gitseydim de bir süre sonra konuştukları şeylerden sıkılacak, hiçbir zaman onlar gibi şuh kahkahalar atamayacaktım. Zaten yapabilseydim çoktan yapardım. Yapamıyorum.
Büyükbabam bizi uğurlarken beni omuzlarımdan tuttu ve gözlerimin içine, çok derinlere baktı; senin gibi. Sonra çok hafif gülümsedi, onunla tanışmanı o kadar isterim ki. Belki bir gün olur. Büyükbabam ciddi bir adamdır, sohbet esnasında arada kahkahalar da atar ama bu gülümsemesini daha evvel hiç görmemiştim. Üstelik hiçbir şey söylemedi biliyor musun, sadece gözlerime baktı birkaç saniye. Belki de beklediğim melek, fısıltıyla değil de böyle gelmişti bana. Meleklere inanır mısın Julia? Ah, nelere inanırsın? O kadar bilmek isterim ki.
Çocukken kurduğum hayallerin hiçbiri bir şey ifade etmiyor artık, büyümenin böyle lanetli bir şey olduğunu bilseydim hiç büyümezdim. Ah, büyürdüm elbet. İşte benim canımı yakan da bu. Zaman denen şey hayatımızı o kadar mahvediyor ve bizi o kadar çaresiz bırakıyor ki. Büyüyüp büyümeyeceğimize bile biz karar veremiyoruz. Zaten biz hiçbir şeye karar veremiyoruz, sanıyoruz sadece, bazen. İstersek her şey olur falan diyoruz. Olmaz. Olmaz işte, keşke böyle umutlar vermeseydik birbirimize. Hayatın kıymetli bir şey olmadığını kabul etseydik en başından. Beklentilere girmeseydik. Arada başımıza iyi şeyler geldiğinde sadece o an sevinip sonra mutsuzluğumuza geri dönseydik. Kimin yalanları bunlar, nasıl da yaymışlar hepimize. Ama o kadar da iyi geliyor ki başımıza iyi şeylerin gelebileceği ihtimali, mesela senin gelmen gibi. Bu da gerçekleşmeyecek bir hayal mi, gerçekleşebilir mi? Mesela günün birinde gerçekleşirse ve zaman aramızdaki bu şeyi de mahvederse, birbirimizi üzmeye başlarsak mesela, o zaman gerçek denen şeyin sızısı her yanımızı saracak ve bizi rahatlatacak bir hayalimiz de olmayacak. Sahi, hayal insanı rahatlatır mı, yoksa başına bela mı açar? Eğer o hayali çok isterse muhakkak başına bela olur. Hayali de hayal olduğunu bilerek kurmak lazım. Gerçekleşmeyeceğini çok kalpten bilerek. İşte o zaman daha iyi olur. Ama ben bazı belalara başımı uzatmaya devam edeceğim Julia.
Mektubunu bekleyeceğim, lütfen bir yolunu bulup bana yaz.
Robert.
Kommentare