Merhaba, ben Tules. Sizlere merhabanın anlamından gelen bir silahsızlıkla yazıyorum. Bu beni en başından beri heyecanlandırıyor. Hayatım için okuryazar olmakla ilgili planlı bir hayalim var. Nefes alışverişimle meraklıyım, okumaya her an hasretim ve yazmaya ruhumun gerekliliği seviyesinde tutsak.
Yazdıklarımı daha önce okuyanlarınız oldu; sevenleriniz, eleştirenleriniz oldu. Hepinize teşekkür ederim. Yapıcı ve yıkıcı tüm görüşleriniz sayesinde yazmak sınırından okunmak cesaretine yürüyorum.
İlk defa okuyacaklara da yeniden merhaba. Her hayat hikayesi, parmak izi gibi aldığımız nefesle şekilleniyor. Yalnızlık kalbinize taş gibi oturmuş, bir dert normalinden daha sert gelmişse aynı ya da benzer yollarda bir başkasının da yürümüş olduğunu bilmek “çok” hissettirir. Ve kişisel çokluk iyidir. Çoğalabilme ihtimalini umut ettirir.
Burada sadece yargılamak yasak. Eğer olur da ben de yargılarsam beni de en sert şekilde uyarın! İnanın, benim de grilerimden çok siyahlarım ve beyazlarım var. Hatta ne zaman doğrularımla yanlışlarımı ayıran çizgide yürüsem korkarım. Benim inancım şu; herkesin doğrusu, yanlışı, iyisi, kötüsü, sevgi dili, kokusu başka. Ve benim haddim değil ahlak bekçiliği.
Ben devam ediyorum; hatta bir süredir kaldığım yerden değil de, çıkışımı bulduğum yerden, kendi döngümü kırdığım yerden. Haklı olarak da daha güçlü. Kendimle gurur duyuyorum. Ve sizinle de gurur duyuyorum nefes almaya güç bulduğunuz için. Geriye sadece devam edebilmenize sebep o nefese teşekkür etmek kalıyor aslında mutluluk için. Tabi her şey sırayla!
Hoş geldiniz! Kocaman bir nefes ikram ediyorum sizlere!
Bugün “sınırlar” ile ilgili konuşacağım kendi kendime. Her şeyden önce neden sınırlar?
Ben bazı dert döngüleri yarattım kendime. Olmaz mı öyle, başka insanlarla başka zamanlarda neredeyse kalbinizden kaynaklanan ya da fikrinizde eksikliğini örtmeye kocaman duvarlar ördüğünüz aynı derdi yaşarsınız. Döngüyü, süreci anlamak en kolayıdır. Sonra kaynağını aramaya başlarsınız. O korku oraya nasıl yerleşti?
Benim derdimin nereden geldiğini görmeye başladığım süreç ağır geçti. Çünkü kabul etmek başlı başına ağırdı. Erich Fromm ne güzel sormuştu. Özgürlük acaba gerçekten bir insanın kaldıramayacağı kadar ağır bir yük, kaçmaya çalıştığı bir şey haline gelebilir miydi?
Peki nedir sınırlar?
Bugün belki insanın olanakları sınırsızdır. Gökyüzünün tek sınır olduğunu düşünmek de aslında şevk kırıcıdır. Ama insan aslında doğası gereği sınırlara sahiptir. Mesela yaşam süremiz sınırlıdır, ölümün beraberinde getirdiği kaçınılmaz sınırlar vardır. Hastalıklar, zihinsel sınırlar... Ve metafiziksel sınırlanışlar. Rollo May’in söylediği gibi her birimiz kendi payımıza seçmeden belli bir aileye, belli bir tarih anında doğmuşuz.
Bilincimizdir sınırlar. İbrani bahçesinde Adem’le Havva’nın ilk başkaldırısıyla, ilk merakıyla, ilk gördüğü ve aşmayı denediği sınırla -“yasak elmayla” birlikte- ilk günahı işlemeyi beraberinde getirse bile göze alıp bilinçlenmiş insanoğlu. Çünkü bilinç, sorumluluğu getirir, kabulü getirir yetişkin insana.
Benim ilk sınırım kabul etmek: Dünün bana verebileceği her şeyi verdiğini kabul etmek, bugünde yaşamayı kabul etmek, gelecek olasılıklarının her birine sınırlarımdan haberdar güvenebilmeyi kabul etmek, varoluşumu ve dünyada durduğum yeri kabul etmek, olduğum halimin sorumluluğunu kabul etmek ve benimsemek.
İkinci ve en net sınırım bedenim. Saçımın telinden tırnağımın ucuna yaratıcının bana bahşetmiş olduğu benimdir. Sahip olduğumdan değil, ben olduğumdan ötürü benimdir. Ve hiçbir ikincil kullandıkça, harcadıkça tüketemez beni. Gerçi sevdikçe gelişip, artık çoğalabiliriz. Sırf bu sebepten vazgeçelim isterim şimdi koltuk değneklerimizden. Sonuçta kendi ayaklarımız var. İyi ki!
Bu kadarı da yetmez belki ama üzerine düşünmek için güzel bir başlangıç olabilir. Varoluşsal tutkumuz, başkalarının amaçlarına hizmet eden araçlar olmasın aksine başlı başına kendimiz olma ihtiyacımız olsun. Çünkü hayat verdiğinden çok almaya başlar sınırlar olmadan. Çoğu zaman bittiğini anlamadan da başlayamazsınız. Ve kimi korkular sadece varoluşunuzla siz olan, sizin olan sınırları tehdit eder. Alır götürür onları size sormadan. Korku o kadar güçlü bir enerjidir ki! Karşısında bir tek sevgi durabilir. İşte sınırlarımız bize o görünmez sevgi balonunu sağlar. O kuvvetli savunma alanıyla birlikte yürümeyi öğrenirsek, o zaman bize kötü olanı sınır dışı edebilir, iyiyi içeri çekebiliriz.
Hepimiz aynı güneşin altında özgürlüğü, sevgiyi arıyoruz. O yüzden namuslu görünen namussuza, sizin doğrularınızı size pazarlayan yalancıya, seviyorum diyen tüm üstün manipülatörlere selam olsun. Bilme cesareti gösterebilecek, sevgiyle iyileştirilebilir olduğunu kabul edebilecek her kötüye yetebilecek kocaman sevgilerim var benim.
Nihayetinde iyilikten çıktım yola, iyiliği bulacağıma inanmak daha umutlu. Kaldı ki kendimden çıktım yola, kendimi arıyorum.
Sağlıkla kalın!
Comments