top of page

İki Kapakçık Tek Hayat



Ocak ayıydı. Nereye konacağını bilemeyen, bir türlü yuvasını bulamayan kuş, sonunda deneyimlerinden yola çıkarak bir yere konabilmişti. Bir masaya kondu önce, biraz soluklanmak istemişti belli ki. Bir baktı ki daha önce gittiği bir göçte ona eşlik eden kuşla denk gelmişti. Tanıdık bir şeyler vardı onda, bakıştılar önce, sonra yola beraber devam etme kararı aldılar. Kuşun kanadı kırıktı, acısı daha dinmemişti, onarılmaya ihtiyacı vardı belli ki ama hiçbir zaman ben yaralıyım diyemedi, birinin onu onarmasına alışık değildi. Canı yanmasın diye avcı kuşlardan kaçmıştı hep, sığınak aradı kendine ve her solukta yeniden canlandı. "Kiraz kuşugiller" biraz daha kalın gagalıdır. Sözleri keskindir, her şeyi söylerler anlaşılmak isterler, yuvalarına sadıktırlar. Göçmen kuşlar ise sürekli bir yere gitmek zorundadır. Denk geldiği kuşun göçmen kuş olduğunu fark eden kiraz kuşu, kaybetmeyi göze alarak kanatlanmak istediğini düşündü. Kiraz kuşlarını da hep avcı kuşlar takip edermiş, her "göç" zamanı öncesi kiraz kuşlarıyla gitmek isterlermiş ama kiraz kuşları biraz daha kendi alanına bağlıdır. Uçuşlar onları heyecanlandırır ama bir yandan da korkarlarmış, kanatları yüksek uçuşlarda çırpınma hızından daha kolay etkilenirmiş. Avcı bir kuş kiraz kuşunu bulduğu an onu tanırmış çünkü sürekli bir ağaç tepesinde kendi yuvalarını kurmaya yakın bulurmuş onu. Kiraz kuşu gittiği her yeni göç noktasından sonra kanadında etkileşim görürmüş, renkleri hep artarmış, diğer kuşlara göre daha renkli ve hassas olurlar, yuvalarını kalın gagalarından dolayı daha kalıcı açarlarmış. Bu yüzden bizim kiraz kuşu saklanmak istese de bulunacağını bilirmiş. Bir gün sonunu bilmediği bir göç öncesi avcı kuş ona zarar vermeden çekip almış mücadeleci göçmen kuş. Beraber farklı noktalara uçmaya ve kanatlarına hep başka bir şeyler koymak için uğraşmışlar. Her çırpınışları kiraz kuşuna güç katıyormuş, yükseklere çıkmayı göçmen kuşla göze almış, korkularını geride bırakmış. Bu uçuşta pembe bir fanus keşfetmişler, camdan pembe bir fanus. Oranın içine girmişler, tıpkı bir kitabın içinde gibi hissetmiş kiraz kuşu. Burası çok renkliymiş, gözü alışık değilmiş bu kadar boyalı renkli yerlere. Mücadeleci göçmen kuş ise renkliymiş, hiçbir şeyden pes etmeyen bir alaycı kuşmuş o. Bu cam fanusun içinde sadece eski antika bir saat varmış, kapaklı bir şekilde duruyormuş. Kiraz kuşu sürekli fanusun içinde durdukça korkusundan, korkularından saati sorar dururmuş ama göçmen kuş hep aynı sessizlikle cevap verirmiş ona. Kiraz kuşu kalın gagasıyla o kapağı açmayı denemiş, göçmen kuşu onu durdurmaya çalışarak ona "bu bizim için çalışıyor, biz var oldukça da çalışmaya devam ediyor," demiş. Kiraz kuşu sürekli göçmen kuşun göç vaktinin yaklaştığını düşünürmüş, bu yüzden yuva hazırlıklarına girişimlerde bulunurmuş. Avcı kuşların buldukları pembe fanusu keşfetmesini istememiş, burası sadece onlara ait ve kalıcı olmalıymış. Kiraz kuşu kanatlarında mavi bir boya fark etmiş, bir anda korkmuş, zamanın onlar için attığını düşünmüş. Önce göçmen kuşa inanmayı seçmişi soluklanmak için keşif yapmaya çıkmışlar, kiraz kuşu hep kanadına kattığı şeyleri göçmen kuşa vermeye çalışırmış, tohumlarını hep bu fanusa taşımaya başlamış. Bir yandan da mevsim geçişleri yaklaştıkça göçün olacağını sezermiş ve kuşlar kendi göç yerleri için hazırlık yapmaya başlarmış. Bizim kiraz kuşu fanusunu tohumlarıyla yeşertmeyi başarmış, orada bir kalp bulmuş capcanlı iki kapakçıklı ama tek bir ortak hayattan oluşan bir insan kalbi büyüklüğünde ve canlılığında. Tüm kanatlarında sızı hissetmeye başlamış, birden etrafına bakmış, göçmen kuşu görememiş. Yoksa diye aklından geçirdi kiraz kuşu, göç öncesi onu tek başına bırakıp gitmiş olamazdı değil mi? Onca keşif, onca yolculuk ve her defasında onu avcı kuştan kurtarmıştı göçmen kuşui belki gelecekti. Bizim kiraz kuşu meraklıydı ve sabırsız fanusta öylece belirsiz duramadı, derken birden baktı ki eski antika saat orada, oh dedi kuş ikisi için orada duran saat tam da oradaydı, gagalamaya başladı, çokta uğraşmadan kapağın açıldığını fark etti. Bir anda duman sardı her yeri, kuş daha da kanatlarının güçlendiğini, daha özgür uçabildiğini fark etti. Evet nereye uçtuğunu bilmiyordu yine ama boyaları ona yardımcı olacaktı. Dönüp kanatlarına baktı, mavi rengi göremedi, "olsun önemi yok," dedi kiraz kuşu. Bir makas buldu ağacın tepesinde, bu ağaç onun tohumlarıyla saldığı köklerden oluşmuştu üstelik göğe uzanan kocaman bir ağaçtı bu. Durdu orada bir makas buldu ve kanadının eksik olan yerini kesti, uçamayacak sandı, tohumları tekrar küçülecek ve tekrar avcı kuşlar onu bulacak sandı. En tepedeki dala çıkmayı başardığında fanustaki kalbi buldu, işte şuan özgürdü ama nefesi kesilmişti çünkü yorulmuştu bu mücadeleden, kalbin üstüne doğru oturdu. Kalp ona

"Sen kocaman göklerde ıssız bir yerde, belki kafeste boğulmuş ve yalnız bir kuşsun. Ne aradığını ve nasıl aradığını bilmiyorsun. Yolunun doğru olup olmadığını bilmiyorsun" dedi ve bir anahtar çıkardı bizim kiraz kuşuna, onu kendi içine aldı. Bu bizim kiraz kuşunun kendi kalbine keşfiydi. Bu bir zaman aşımıydı Kiraz kuşu eksik olanı kendinin tamamlaması gerektiğini fark etti. Hayaller seni ağlatacak, renkler önce azalacak sonra artacak, geçmişi yeniden yaşadığını fark edeceksin. Her şey geçecek ama sevgi ölmeyecek. Unutma kuşlar farklı yönde uçar. Seni tekrar görmeyi diliyorum belki yeni bir göç mevsiminde, bu yüzden yüksekten uç, aşağı baktığında ay ışığında oluşan gölge benim. Ben senim sen de ben. Fanusumda oluşturduğum o kalp benimdi, iki kapakçık ama tek hayat.

Comments


bottom of page