İnsanlık içten içe çürüyor… kalbiyle görmeyi unuttuğu ve sadece aklına güvendiği için.
İç dünyalarda bir boşluk hissi ve anlamsızlık hakim. Sevinç ve huzur duygusunun lezzetine varan insan sayısı azaldı. Sanki gürül gürül akmak ve yol almak isteyen bir nehirin yolu tıkanmış gibi, çocukken yeni şeyler keşfetmenin lezzeti gelmiyor göğsümüze. Bu tıkanıklığa sebep olan birçok etken var ki bunların sadece birkaç tanesi tükettiğimiz cansız gıdalar, evrenle uyumlu frekansımızı ve ritmimizi bozan müzikler, kimseye zarar vermediğin sürece özgürsün mottosuyla en büyük zararı kendine verdirten reklamlar…
Modern psikoloji her gün gelişiyor, değişiyor ancak bu gelişmeye rağmen kalıcı bir ruhsal tedavi için doğru noktaya belki ancak yaklaşılabiliyor. Psikoloji tarihinin en başında odak noktası insanın en kirli duyguları iken düşüncelerin de önemli olabileceği fikrine doğru bir sıçrama gerçekleşti. Böylece biliş’sel terapiler, ardından bilişsel davranışçı terapiler ve sonra da duygu odaklı terapiler geliştirildi. Bir de pozitif psikoloji var ki insanın fayda etmeyen kısmından çok potansiyelini önemseyen tarafta durur. Bilişsel davranışçı terapilerin altında gelişen bir ekol var ki o da kabul ve kararlılık terapisidir. Bu ekolde insan kaçtığı duygu ile yüzleşir ve acıtan duygularla birlikte hareket edebilme özgürlüğüne kavuşur. Ancak bu ekol de hala tam anlamıyla olgunlaşmış değildir.
Hareket özgürlüğümüz oldu diyelim fakat bu hareketin bir sürtünme kuvveti de olacaktır. Yani her an duygu yüküyle hareket etmeye çalışmanın da bir süre sonra bir bedeli ortaya çıkar; psikolojik rahatsızlıklar gibi. O zaman bu yorucu duyguları hissetsek dahi çok uzun süre taşımamanın bir yolunu bulmalıyız. Hatta neredeyse hiç taşımamak mümkün belki de. O da son teknoloji bir organ gerektiriyor: Kalp… Duyguyu kalp ile hissediyoruz, beyin ile değil. O zaman problemi hissederek çözeceğiz, düşünerek değil.
Ne kadar az köşemiz var ise o kadar akışkan oluruz. Çocukların köşeleri yoktur pek, o yüzden çok daha hızlı öğrenirler, daha meraklıdırlar, kolay arkadaş edinirler. Tabii şimdiki çocuklar biraz değişik… neyse, o da başka yazının konusu olsun. Biz yetişkinler ise her duyduğumuzu yorumlar ve kendimize yapıştırırız, bu da köşe oluşturur. Hemen yorumlamamak ve iyi bir gözlemci olabilmek ise kalp gücü gerektirir. Ne kadar merhametli bir kalbiniz var ise o kadar çok boyutlu düşünebilirsiniz. Ne kadar köşeniz varsa da o kadar hareket kabiliyetiniz azalır ve bakış açınız daralır. Sonuç olarak olayları yanlış ya da istediğimiz gibi yorumlama başlar. Bu da sağlıksız düşünceler ve sağlıksız bir psikoloji edinmemize neden olur. O yüzden sevgili okuyucu, kalbini yumuşak, düşüncelerini köşesiz tut ki akışa uyumlu ve hayattan müthiş lezzet alan bir merhametli haline gel. Çünkü bunu tatmanı çok isterim, kendine köşesiz bak…
ความคิดเห็น