Hayaller demiştik. İnsanı hayata bağlar. Kurduğun hayal kadar, ona olan inancın kadar bağlanırsın hayata. O hayal uğruna yaşarsın, verdiğin tüm emekler o hayalin gerçekleşebilmesi içindir. Hayal kırıklıkları da demiştik sonra. Yeni hayaller kurana kadar canımızı yakar. Gözlerimizden okunur o hüzün. Bir yakınını kaybetmenin acısı gibidir hayalini kaybetmek. Kimselere söylemeden içinde büyütmüş, olmayınca yine kendi içinde hayalinin ölümüne yaslar tutmuşsundur. Gözlerin uzaklara dalar, çaresizce yeni bir hayal kurabilmeyi beklersin. Hayat öyle gariptir ki, hiç beklemediğin bir anda yeni bir düş yeşertir yüreğinde. Önceki hayal kırıklığını, üzülmelerini, tuttuğun yasları unutur tekrar bağlanırsın hayaline, hayatına. Peki ya hayal kuramazsak? Ya hayat bir noktada bizi hayalsizliğe sürüklerse? Hayat yine devam eder elbette. Peki ama nasıl?
Benim bir hayalim vardı. Yüreğimde her gün sevgiyle büyüttüğüm, şefkatle başını okşadığım bir düşüm vardı. Öyle çok tutunmuştum ki ona, her şeyim olmuştu. Hatta bir noktadan sonra ben, kurduğum hayalin kendisi olmuştum. Defalarca gerçek oldu düşüncemde. Gerçekten olmuş gibi sevindim her seferinde. Asla vazgeçmedim, asla. Yoluma koyulan taşlara, önüme çıkan engellere aldırmadan bağlandım. Sadece istedim, gerçek olacağı günü bekledim. Bir gün bile inancımı kaybetmedim. Çünkü inandım ki o hayali kalbime düşüren sebep her ne ise gerçek olmasını için de yeterliydi. Ben inanırsam olurdu. Hem kimseye bir zararı da yoktu. Böyle sevgiyle, şefkatle harmanlanan bir hayalin kime ne zararı olurdu ki? Öyle güzeldi ki; o hayale inandıkça hayata tutundum. Kendime inandım, kendimi sevdim, kendimi buldum. Sadece hayalken böyle güzel olan gerçek olsa kim bilir nasıl güzel olurdu? Tüm dünyaya belki barış ve mutluluk getirirdi, öyle güzeldi. Ben bu hayalle kendi halimde yaşarken, bir gün yüzüme imkansızlığının tokadı çarptı. Önceleri anlamadım. Kendimi gündelik işlerle oyalarken anlamadım canımın nasıl acıdığını. Kırılan hayalimin açtığı yaradan sızan kanı fark etmedim. Sonra bir an geldi. Durdum. Devam edemedim. Yaşamaya devam edemedim. Gördüm ki beni hayata bağlayan oymuş. Onsuz ben nasıl yaşanır unutmuşum. Günlerim, haftalarım, aylarım sadece geçmiş. Öylece geçmiş, yaşamışım ama hiç bir şeye benzememiş. Geri dönüp tekrar sarılacağım bir hayalim kalmamış. Onun yarasını saracak yeni bir hayal kuramamışım. Zaman; içimde o anda durmuş, ruhum orada sıkışıp kalmış. Öte yandan dünya tüm hızıyla dönmüş, zaman su gibi akıp gitmiş. Ben kalmışım da herkes, her şey gitmiş. İşte o an durdum ve dedim ki ben şimdi ne yapacağım?
İnsan kendini hayal kuramayacak kadar yorgun hissediyorsa ne yapar sevgili okur? Hayata karışmış, doludizgin yaşıyorken bir anda kalbinde bir acı hissediyorsa ne yapar? Geri dönemezse, ileri de gidemezse ne yapar? Ben demiştim ki; “Hayal kuralım, olmazsa da yenisini kurarız.” Ben şimdi yeni bir hayal kuramıyorum. Hayata beni bağlayacak bir şey bulamıyorum. Tüm bu gündelik kalabalıkları, gürültüleri bırakıp kaçmak istiyorum. Kaçıp gitmek, hiçbir şey yapmadan öylece durmak istiyorum. Bu mudur çözümü? Kapanmayan, kabuk bağlamayan o yaranın ilacı olur mu bu gitmeler? Çünkü kalırsam da uğruna savaşacak gücüm, dökecek kanım kalmadı. Bu çaresizliğin, bu bitkinliğin çaresidir belki gitmek. Bambaşka bir yerde, yeni hayalleri kurabilmenin peşine düşmek. Evet belki de böyle geçer. Ama geçer değil mi? Her şey geçer. Bazı şeyler bitmez belki, tükenmez. Umut gibi, anılar gibi. Ama her şey geçer. Bu acı da geçer, bu çaresizlik de geçer. Hem güzel şeyler hiç beklemediğin bir anda olur. Beni de hayata tekrar bağlayacak, kalbimin bu çaresiz atışlarını yeniden güçlendirecek güzel bir şey belki benim de hiç beklemediğim bir anda olur. Bu gece dualarım, evrene tüm mesajlarım kalbinden iyiliği, sevgiyi eksik etmeyen insanların hiç beklemedikleri bir anda hayatlarının mucizesi ile karşılaşmaları için olacak. İçimi umutla dolduran bir sözle cümlelerimi sonlandırmak isterim:
“En güzel günler; henüz yaşamamış olduklarımız.”
Comments