Giyinmek; nefes almak, yemek yemek ve uyumak gibi başlıca ihtiyaçlarımızdan biridir.
Giysi; çeşitli amaçlar doğrultusunda ihtiyaç duyduğu ve bedenine giyindiği eşya olarak tanımlanabilir. Giyinme eylemi ilk çağlarda doğada bulunan bitkisel ve hayvansal malzemeleri üzerinde kullanılması ile başladığı bilinir.
Giyim kültürü ; kültürlerin giysiye nasıl yansıdığı ve giysi etrafında gelişen uygulamalar, inançlar, semboller, kültürel kimlik, sosyal statü ve kültürel kodlar gibi konuları kapsar.
Moda ise; kökeni Latince olan ‘facio’ sözcüğünden gelmektedir. 'hemen şimdi' anlamını taşır. İtalyanlara göre ise gelip geçici bir yenilik olarak tanımlanmıştır. İngilizceye ‘fashion’ biçiminde çevrilmiş olup dilimizde ise ‘yapmak, şekil vermek’ anlamında kullanılmaktadır.
Başlangıcı endüstri devrimi olan moda, insan ruhunun değişimi olan ihtiyacı nedeniyle, toplum yaşamına giren geçici yenilik ve belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni şeklinde tanımlanabilir. Moda tanımının en belirgin özelliği değişimdir.
Moda sadece giysilerden ibaret değildir. Tarih ekonomi, sanat, sanat tarihi, antropoloji ve psikoloji gibi sosyal bilimlerin çalışma alanını da kapsar. Yani moda hayatımızın her alanında mevcuttur.
Peki ya moda kavramı hayatlarımıza nasıl girdi?
''Ortaçağ öncesinde özellikle Mısır ve Antik Yunan’da ince kumaşlar kullanılarak vücudu saran kıyafetlerin tercih edildiği bilinmektedir.
13. yüzyılda ve daha sonrasında incelendiğinde modanın sadece asiller arasında, pahalı kumaşlar kullanılarak var olduğunu söyleyebiliriz. Asillerin giysileri halk giysilerinden çok farklıdır. Zengin giyimlerinin yanında asaletlerini belirten amblemleri de vardır. Özellikle Doğu’dan ipek getirtiliyor ve uzun elbiseler diktiriliyordu. Bu dönemde moda; lüks ve şatafat anlamı taşımaktaydı.
14. yüzyılın sonlarına doğru Avrupalı terzilerin dikimle ilgili bilgi ve tecrübeleri artmıştır. Bu sebeple özellikle elbise tarzlarında büyük değişiklikler olmuştur. Avrupa’da saraylı kadınların elbiselerinin kolları aşağılara kadar dökümlüydü ve başlarına, sivri tepesinden tülbentler sarkan külahlar takıyorlardı. Bu dönem itibariyle kadınlar; bedenlerini daha sıkı saran ve etekleri oldukça geniş elbiseler tercih etmeye başlamıştır.
15. yüzyılda kadın giysilerinde rastlanan en çarpıcı özellik yakaların oldukça açık olmasıdır. Etekler; 14. yüzyılda olduğu gibi yine geniş ve çok katlıdır. Etekler kat kat dikilerek çok daha avangart bir görünüm elde edilmiştir. Bu dönemde modada en belirgin özelliklerinden biri de kadın baş süslemeleri olmuştur. Birbirinden farklı şekillerde şapkalar takan kadınlar, en yaygın olarak boynuz ve kalp şeklinde şapkaları tercih etmiştir.
16. yüzyılın ilk yarısında üst sınıfın kıyafetlerinde kırmızı ve mavi gibi aşırı parlak renkler görülmektedir. Kraliçe Elizabeth (1558–1603) döneminde kadın ve erkek kostümlerinde, kolalı ve kırmalı dik yakalar görülmekteydi. İlk ipek çorabı 1560 yılında Kraliçe 1. Elizabeth’in giydiği bilinmektedir. Bu dönemde, pilili kostümler ağır biçimde sergilenmiş olup, elmas, yakut gibi değerli mücevherler kostümlerin süslemesinde kullanılmıştır. En büyük değişiklik ise, yüksek belli kostümler olmuş, yüzyılın sonlarına doğru ‘V’ bitişli bel çizgisi moda tarihinde yerini almıştır.
17. ve 18. yüzyıllarda kaba ve düz kumaşlardan yapılan mat renkli giysiler giyen çiftçiler ve işçiler genellikle kumaşlarını ve giysilerini kendileri dokuyup, dikerlerdi. Avrupa ve Amerika’daki çoğu kimse sadece birkaç takım giysiye sahipti. Bu dönemlerde Avrupa’da giyimde sadelik, hafiflik ve kullanışlılık aranmakla birlikte geçici modalarla giyimlerin sık sık değişikliğe uğradığı görülmektedir.
Sanayi devrimi ile birlikte fabrikalaşmaya bağlı olarak hazır giysiler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu dönem itibariyle moda, işçi sınıfı için de erişilebilir olmuş fakat soylu sınıfı için çok daha lüks ürünler tasarlandığı için sınıflar arasındaki uçurum kendini daha fazla hissettirmeye başlamıştır.
19. yüzyılla birlikte kabarık olmayan ve belin yukarısında olan etekler kullanılmaya başlanmış ve bu “Ampir Modası” olarak kırk yıl kadar gündemde kalmıştır. İlerleyen yıllarda bel çizgisi giderek yerine gelmiş, elbiselerde bedenler dar ve beller incelmiştir. Gündüz elbiselerinde ise kollar çan şeklinde ve yaka kapalıdır. Gündüz şallar ve pelerinler de kullanılmıştır
19. yüzyıldan sonra moda geçmişe başkaldırarak, kendi dönemine direnmiş ve demokratikleşme çabası içinde gelişimine devam etmiştir. En önemli başkaldırısı ise kadının özgürlüğüdür. Kadın bedeninin giysileriyle olan ilişkisini yeniden tanımlama ihtiyacı ile Paul Poiret terzilik mesleğine yaratıcılığı yerleştirerek, yüzyılın Bella Epaque Dönemini başlatmıştır. Bu dönemin en önemli özelliği, kumaş ve tasarımlardaki görsel zevkin, en üst noktalarda etkisini göstermesidir. Geçmişten kopmadan yeni bir yaşam sitili oluşturmak ve bireysel kimlik arayışı da bu dönemde ortaya çıkmıştır. Fransız tasarımcı Paul Poiret’in yeni, bol kalıplı tunik elbiselerin ortaya çıkmasından sonra kadın hazır giyimi hızla büyümüştür. Basitleştirilmiş modellerinin örnekleri çok çeşitli vücut türlerine başarı ile uymakta ve hazır giyim olarak üretilmekteydi
1900lü yıllara gelindiğinde ise kadınlar fabrikalarda, demiryollarında ve her tür işte aktif olarak çalışmaya başlamıştır. Böylece daha erkeksi ve işlevselliği ön planda olan giysiler giymeye başlamışlardır.
1920 yılının erkek giyimi ve otorite göstergesi olan pantolon, I. Dünya Savaşının sonlarında kadın giyiminde popüler olmaya başlamıştır. Modada öncü konumunda olan Fransız modacı Chanel kadınların pantolon giymesini desteklemesine rağmen başarılı olamamıştır. 20’li yıllarda ilk abiye kıyafetler görülür ve abiyelerle birlikte kürk ve tuvaletler de kullanılmıştır. Bluz ve elbiselerde bel hattı yoktur, yukarıdan aşağıya doğrudan inerek kalça üzerine oturur. Bu yıllarda gece elbiseleri son derece abartılıdır.
30’lu yıllarda kadın siluetlerinde 20’li yıllara göre bir değişim söz konusuydu. Bu dönemde 1920’lerin erkeksi ve sportif çizgisi daha geleneksel, zarif ve feminen bir havaya bürünmüş, keskin hatların yerini yumuşak hatlar almıştır
1940 yılı itibariyle kot pantolonlar modaya sert bir giriş yapmış, bu dönem itibariyle giyimde salaş ve rahat parçalar tercih edilmeye başlanmıştır. Bu dönemde ayrıca; etek ve süveter takımları, zarif gece elbiseleri, Hawaii desenli erkek gömlekleri, beyaz tişörtler, motosiklet montları, bermuda şortlar ve babet ayakkabılar oldukça popüler bir hal almıştır.
1950’lerin sonundan itibaren Bohem ve Hippi tarzı dünya modasını etkisi altına almayı başarmıştır. Bu moda anlayışında konfora önem veren bol ve salaş giysiler tercih edilmiştir. Rahatlığa düşkün olan yeni jenerasyonda birkaç beden büyük giysi stilleri oldukça moda olmuştur.
Beatles çılgınlığı, uyuşturucu haplar, ücret paketleri, televizyon, aya ayak basma yarışı… her şey 1960’ların ortalarına gençlik kültürüne güç kuvvet vermekteydi. Artık gençler sistemin önerdiklerini değil kendi tercihleri doğrultusunda giyinmekte kararlıydılar.1960’lı yıllarda ilk defa mankenlerde modacılar kadar ön plana çıkmış, Twiggy adlı mankenin sunduğu yeni süliet; zayıflık imajı, belirgin olmayan göğüs hattı, süper mini etekler ve mankenin adını alan göz makyajı (Twiggy) bütün moda dünyasını etkisi altına almıştır
Modanın tarihçesinde 1980 sonrasında özgürlüğe dönük moda anlayışı ön plana çıkmıştır. Bu yıllar itibariyle artık belirli bir moda çizgisi kalmamıştır. Özgürlük anlayışının getirdiği rahat giyim, pratik kıyafetleri gündemde tutmuş, bu yıllardan itibaren moda ucuzlamış ve herkes tarafından erişilebilir olmuştur.
90’lı yıllarda ise moda anlayışında gerçek bir sadelik benimsenmiştir. Çevreye duyarlılık artmış, gerçek deri ve kürklerin kullanımı yasaklanmıştır. Bu bağlamda hayvan hakları dernekleri yaptıkları çalışmalarla insanları bilinçlendirmeye çalışmıştır. Bu dönemdeki çevreci derneklerden bir diğeri de “Greenpeace” dernekleri olmuştur. Bu dernekler çevreye zararlı çalışmaları protesto etmiştir. Derneklerin bu çalışmaları moda markaları tarafından desteklenmiştir.
2000li yıllara gelindiğinde pastel renkler ile kumaşlardan oluşan minimalist akımın yerini; şık, seksi kadınları yansıtan koleksiyonlar ve kumaşlar almıştır. İnsanlar bu yıllarda, şıklığı, rahatlığı, giyilebilir ve kullanılabilirliği estetikle yorumlayan moda anlayışına ve moda akımlarına ilgi göstermekteydiler
Günümüzde vintage modası giderek yaygınlaşmıştır. Nostalji teması ve eskiye özlem retro stillerin günümüze uyarlanmasına aracı olmuştur. Vintage mağazaları artış göstermiş ve ikinci el kıyafetlere ilgi artmıştır. Ayrıca günümüz jenerasyonlarının özgürlükçü ve rahat tavrı moda anlayışına karma bir çizgi kazandırmıştır. Günümüzde 50’lerin klasik parçalarından 70’lerin bohem tarzına, 80’lerin neon renklerinden 90’ların grunge görünümlü kıyafetlerine kadar her parça, moda tasarımcıları tarafından yeniden yorumlanarak podyumlarda yerini almaktadır.''
''Bugün moda olan bir giysi,
10 yıl sonra itici,
30 yıl sonra ilginç,
50 yıl sonra ise müthiş kabul edilecektir. ''
Levier (ingiliz moda araştırmacısı)
Comments