Dostoyevski'nin şöyle bir sözü var: "Kimse seni olduğun için sevmeyecek herkes seni sevmenin onlara ne kadar yakışacağını düşündüğü için, yani kendileri için sevecek ve bu da demek oluyor ki insan böyle yaparak yine kendini sevecek. Sen hiç sevilmemiş olacaksın hikayenin sonunda." Bütün sevgiler ne yazık ki böyledir. Aklınıza gelen her sevgi aslında kendi egomuza duyduğumuz bir sevgidir.
Kimse kimseyi hiçbir karşılık beklemeden sevmez ya da sevemez. Verdiğimiz karşılıklar az ya da çok olabilir ancak mutlaka bir karşılık bekleriz. Yakışıklı diye bir kelime vardır. Aslında bu yanımıza ne kadar yakıştığını belirtir bir erkeğin. Yanıma yaraşan demektir. Yani sen yanımda olmaya yakışıyorsun. Tabii ki erkekler için kullanılsa da bu kelimenin özünde yanımıza birinin yakışması ifade edilir. Allah ya da Tanrı sevgisi bile hiçbir karşılık görmeksizin hissedilmez. Mehmet Akif'in dediği gibi: "Menfaattir insanları getiren vecde, cennet vaad etmeseydi rahman kimse etmezdi secde.". Tabii ki burada dindar insanlarla konuştuğunuzda "Biz Allah'ı sevdiğimiz için ibadet ediyoruz cennet için değil." deseler de eğer cennet diye bir mefhum var olmasaydı ya da var olduğu düşünülmeseydi, bu sevginin bu şekilde hissedilmeyeceği kesindi.
Sevdiğimiz insanları hatalarına rağmen bağrımıza bastığımız durumlar elbette olabilir. Ancak annemiz, babamız, sevgilimiz, dostlarımız gerçek sevgiden bahsederken aslında kendilerine duydukları sevgiden bahsederler. Bunu şu an çağımızda daha fazla görüyoruz. Bir kadın ya da bir erkek çiziliyor. Çizilen taslağa en uygun kişi bizim sevgilimiz ya da sevdiğimiz insan oluyor. Tıpkı yapboz parçasının yerine tam oturması gibi. Eğer tam oturuyorsa o bizim en sevdiğimiz, aşık olduğumuzu düşündüğümüz insan oluyor. Eğer yapboz parçası tam oturmuyorsa eğip bükmeye başlıyoruz o parçayı ve bir şekilde uydurmaya çalışıyoruz kafamızdaki o taslağa. Eğer uydurabiliyorsak uyduruyoruz ancak uyduramıyorsak "Bu parça buraya ait değil." diyip yeni parça arayışına giriyoruz. Daha sonra bize sorulduğunda ise, "Ama ben çok sevmiştim." oluyor cevabımız. Tabii ki insanın kendine en uygun insanı aramasından daha doğal bir şey yok. Ancak bu sevginin daha çok karşımızdakine değil de kendimize duyulan bir sevgi olduğunu da itiraf etmeliyiz.
Çocuklarımız bize benzediğinde gururlanırız. "Babasının oğlu, annesinin güzel kızı" cümleleri boşu boşuna değildir. "Şu huyu bana benziyor" ya da "Aynı benim gibi" cümleleri de aynı şekilde boşuna değildir aslında. Abraham Twerski bu konuda düşüncelerimi sanırım benden çok daha iyi özetlemiş. Şöyle diyor kendisi: "Sevgi öyle bir anlam taşıyor ki günümüzde neredeyse anlamını kaybetti."
Kotsk'ta çalışan bir adamın ilginç hikayesi var. Genç, bir adamla karşılaşıyor. Adam tabağındaki balığın lezzetini çıkarıyor. Genç adama "Balığı neden yiyorsun?" diye soruyor. Genç: "Çünkü balığı seviyorum." diye cevap veriyor. "Oo balığı seviyorsun işte bu yüzden balığı öldürdün ve pişirdin. Bana balığı sevdiğini söyleme. Sen kendini seviyorsun çünkü balık o kadar lezzetli ki balığı sudan çıkardın ve öldürdün." Sevgi dediğimiz şeyin çoğu balık sevgisi. Genç çiftler birbirlerine aşık olurlar. Bunun anlamı nedir? Bu demektir ki aralarından biri diğerinin fiziksel, duygusal ihtiyaçlarını karşılayabileceğini düşündü. Erkek de kadın da diğeri vasıtasıyla kendi ihtiyacını karşılayabileceğini düşündü. Bu diğeri için sevmek değildir. Diğer kişi tatminim için bir araç olur, Çoğu kişi balık sevgisidir. Dışa dönük bir sevgi ben ne elde edeceğim, ne vereceğim değildir.
Destler'in önemli bir sözü var İnsan önemli bir hata yapar, sevdiklerine verdiklerini sanırlar ancak gerçek cevap ise verdikçe sevdiğinizdir. Asıl önemli nokta; sana bir şey verdiğimde sendeki bana yatırım yapıyorum. Kendini sevmek doğuştan beri var olduğuna göre herkes kendini sever. Şimdi benim bir parçam sende olduğundan benim sevdiğim bir şey artık sendedir. " Gerçek sevgi, almak değil vermektir.
Commentaires