top of page

Geleceğe Listelendi 1

Sana bu satırları yazarken ben, seni tanıyalı daha henüz birkaç günlüğüm ve o zamanlar yeni doğmuşum ve o satırlar benim ilk kelimelerim. Cümle “de/da” yok! Her halükarda ayrı olur. Sen bana bakma, ben senin baktığın yerde edebiyat!


Seni henüz tanımışken çok sevmiş, çok sevmişken gün görmüş, gün görmüşken sana dönmüşümdür. Gözlerimi kapadığımda ay ışığı sonatı Beethoven’dan gasp edilmiş. Kendisine bir pet şişe su bahşedilmiş, o da eline yüzüne boca edip asfalta serilmiştir. O sonatı da ben çaldım. Senin bakışlarını o kocaman gözlerini düşününce daha güzeline rasgelememenin verdiği aciz çocukluk düşü tanıyorum. Ellerinde ne tutuyorsun, sevgilim? Zamanın senin için önemi nedir? Kaç çocuk daha senin için ağlamalı ve ben kaç gece daha bu hülyada baptist edilmeliyim. Kutsandım!


Sevgilim, şehri köşe bucak dolanırken ellerimi cebime sıkıştırıp gün doğumuna benzeyen bir ışıltı ararken seni buldum. Işıltıya benzeyen huzme veya yanılsamaya razıyken tanrının kusurlu yaratıları arasında kibirle gezinen insanoğulları tanıdım. -Yok eşcinsel değilim- Ağzımdan düşürmediğim o sigaranın senin yanında benim için dudaklarımın tiryakiliğinden başka anlamı yokken senin adınla tanıştım. İnan bana gerçekten memnun oldum, her girizgahında. Zihnim bir yalınlık abidesinden hallice. Sen olmazlarımın ve yargılarımın İbrahim’i. Elinde çelikten bozma balyoz. Kucağında bir avuç çiçek. Denizler tanıyorsun. Seni aradığım hikayeler içinde benim gezdiğim toprakların anısı senin adım attığın sokaklar. Ben neden bu zamana kadar senin gölgene denk gelmedim? Işıklar sahneyi aydınlatsın. Perde açılsın! Oyunuma hoş geldin! “Ben daha büyümedim!”


Rastlantısal bu girizgahları pek becerememekle –seninle- beraber aklıma esen her işi yapmak için edebi tasarruflardan faydalandığım konusunda ki dedikoduyu Freud çıkardı. O hergeleye inanma ama arada doğru şeyler söyler ki, senden bahsettiğini seni tanıdığım zaman anladım. İyi abilerden daha bahsetmemişken Freud, diye başlamam da ayrı bir gülme kısmı. Sen gül, diye zaten ben anımsıyorum çoğu demagojiyi. Sen gülersen gelecek Doktor Brown’ın arabası icat edilmeden ayağımıza gelir. Belki anahtar sensindir. Belki senden geçiyordur, saatte gidilen 132 kilometre hızla -Ki film bin dokuz bilmem kaçta çıkmış, o zamanlar çok büyük hız- katledilen mesafe! Senin adınla güzaf yapan bir sahneloğum, diyebilmeyi isterdim. Sahneye çıkamayacak yüreğimden sakatlandım. -Aramızda kalsın, yönetmen duymasın. Yüreğimi iyileştirdin. Sahneye çıkmak yerine sana gelmek için söylediğim birkaç kelime mastarı sadece-, -”mak/mek” canım”

Özdemir Asaf, Lavinia için ceketini hazır koltuğun arkasına sermişken ben ufak adımlarla yerine eski bir derviş hırkası bırakıp ceketi alıp sana kolladım. Umarım fark etmez, üşüyorsan ceket var. Sarı Lale, eriştirdim, yaka tokasına. Sen seversen çiçekleri, Kahlo’dan bir sürü tablo çalabilirim. Bilirsin Diego’dan sonra çikolataya başladı. Anası babası onu rehabilitasyona sevk ederken kendisi oranın doktorundan hamile. Aşk rehabilitasyon dinlemiyor. Zaten çikolatalarda hastalık sebebi değil. Kim uydurduysa, çay şekerleri kovalasın onları. Sen gül, çocuklara söyle, onlarda sevsinler! İşte bu yaşamayı en anlamlı kılan türkü bence.


Neşesini bir şarap bardağına saklamış Ömer Hayyam, dudaklarını bilseydi şairliği ve serkeşliği tanıtır mıydı? Bütün edebi ve izafi yaftaları aynı denkleme sıkıştırıp bir kadehte bize ayıklıyorum. Tanrı, günahlarımızı affetsin! Tanrı hepsini affetsin! Yalnız seninle işlediklerimiz kalsın. Cehennem varsa eğer seninle yanacağımız kısma geçelim. Canın yanmasın! Ateşinde benim olsun. Ben yanarken izle, beni. Gözlerim seni ararken aşkının ateşinin yanında Cehennem ateşi, 38.5 C bir şey yani. Fahrenheit gücenmesin!


Biraz dinlenebildi mi, zihnin? Göz bebeklerinden öperken ben gözlerini; kirpiklerini, kaşlarını, kapaklarını düşünüyorum. Sen dudaklarıma odaklan. Bu dudaklar, gözlerinden bir afet geçirsin sabah yıldızlarına. Ben seni bir dünya dönümü kadar çok seviyorum. Ama her dünya dönümünde seviyorum. Şimdi arkada Esaretin Bedeli filminde çalan o şarkı var sanki, düşün! “Beethoven benimleydi” diyor ya, hatırlarsın sen. Ben de seni! Araya sıkıştırmazsan olmaz, hayran gözlerini. Ne diyeceğimi unutturdun bana işte. Yönetmene söyleme, tamamen doğaçlama, aşığım sana.


Seni çok seven...


Comments


bottom of page