Günümüzde ‘YSL’ işareti kalitenin ve lüksün sembolü. Peki, Bay Laurent başarı basamaklarını nasıl tırmandı? Şanslı mıydı, yoksa zengin miydi? Ya da tamamen tesadüf müydü? Hem hepsi hem de hiçbiri…
“Moda gelip geçicidir, kalıcı olan stil’dir”
Moda’da yeni bir çığır açan dev isim Yves Saint Laurent, bu sözleriyle özetlemişti moda anlayışını. Aslında tam da anlatılması gerekeni anlatmıştı, çünkü bu başarılı isim, zor geçen çocukluk yıllarını ve hayatını her zaman devrim niteliğindeki çizimleriyle tanıttı. Henüz 18 yaşındayken bir tasarım yarışmasını kazanarak moda dünyasının içine giren Laurent, yeteneği, zekası, farklılığı ve belki de birazcık şansı sayesinde, pek az insana nasip olacak bir mertebeye erişti. Laurent’in yarattığı tasarımların yıllar geçmesine rağmen ilk günkü popülerliğini koruması, onun moda konusunda ne büyük bir deha olduğunun da göstergesi.
Cezayir’in Fransız sömürgesinde olduğu dönemde 1 Ağustos 1936 yılında Orant şehrinde dünyaya gelen moda tarihinin dehalarından biri olan Yves Saint Laurent, iki kız kardeşe sahip varlıklı bir ailenin erkek çocuğuydu. Yves Saint Laurent’in en büyük tutkusu her zaman giysiler olmuştur. Çocukluğu kağıt bebeklerle, çizimlerle geçen ünlü modacının ilk giydirdiği kişi ise büyük hayranlık duyduğu annesidir. Tasarım ve moda onun tutkusuydu ve birçok deha gibi bu durum onda da küçük yaşlarda ortaya çıkmıştı.
Yves Saint Laurent, 1953 yılında “Uluslararası Yün Sekreterliği” tarafından genç yetenekleri keşfetmek için düzenlenen bir yarışmada hazırladığı üç tasarımla birinci olmuş ve moda kariyeri daha 17 yaşında başlamıştı. Aynı yarışmaya Fernando Sanchez ve Alman tasarımcı Karl Lagerfeld de katılmış ve derece almıştı. Yarışma sonrasında Aralık 1953‘te ödül töreni için Paris’e çağrılan genç Yves, Paris’e geldiğinde o dönemin Paris Vogue dergisi baş editörü Michael De Brunhof ile tanıştı.
Yves Saint Laurent, Brunh’un etkisiyle moda eğitimi almaya ikna olur ve “Chambre Syndicale de la Haute Couture”a gidip moda eğitimine başlamak üzere Paris’e yerleşir. Birincilikle okuldan mezun olur ve tekrar “Uluslararası Yün Sekreterliği” yarışmasına girerek yine birinci olur. Böylece dikkat çekmeye başlayan genç tasarımcı dönemin ünlü modacılarından Christian Dior ile tanışır. Dior’un yanında çalışmaya başlamasıyla da hayatı değişir. Dior, bir elbise provası esnasında bir soru sorar; “Bu elbiseye öyle bir şey yap ki olduğundan daha ince bir görünüme sahip olsun.” Ürkek bir oğlan çocuğu gibi kenarda duran 18 yaşındaki Laurent, belki de ondan hiç beklenilmeyen bir cesaretle elbiseye müdahale eder. Bunu yaparken öyle rahattır ki, kumaşları yırtar, büyükçe bir parça alıp modelin beline bağlar. Tam da Dior’un istediğini yaptığında kenara çekilir. Bu kıvrak moda zekâsı sayesinde Dior, vasiyetinde baş tasarımcısı olarak onun ismini yazar. Henüz 21 yaşında, Paris modasının mihenk taşı Dior özel dikimevinin baş tasarımcısı olur ve 1958 yılı için tasarladığı ilk koleksiyonuyla büyük beğeni toplar.
İlk defilenin iyi gitmesiyle kendini toparlayan Yves Saint Laurent, 1958 yılında Cezayir Kurtuluş Savaşı için askere katılmak zorunda kalır. Sorunlu bir çocukluk geçiren ve psikolojik rahatsızlıkları da olan genç tasarımcı askerde olmayı kaldıramaz ve hastaneye kaldırılır. Bir sene gördüğü tedavi sonrasında 1960 yılında hastaneden çıkar, ancak Dior modaevinden atıldığını öğrenir ve Yves Saint Laurent, hayatını değiştiren kişi ile karşılaşır ve hayatında yeni bir dönem başlar. İş ortaklığı olarak başlayan Pierre Berge ile olan ilişkisini zaman içinde büyük bir aşka dönüşür.1962 yılında Yves Saint Laurent, ortağı Pierre Berge ile kendi adını taşıyan ’YSL‘ markasını yaratır.
1960-70’ler markanın podyumlarda parladığı dönemler olmuş ve Fransız kurallarını zorlayan icatlarıyla Yves Saint Laurent, moda tarihine damgasını vurmuştur. Kadın giyiminin yanı sıra erkek giyimi üzerine de çalışan Yves Saint Laurent, parfüm ve aksesuarlar da tasarlamıştır. Hatta 70‘li yıllarda YSL parfümü için çıplak poz veren tasarımcı, oldukça dikkat çekmiştir.
Yves Saint Laurent’in 1966 yılında kadınlara smokin giydirerek başlattığı devrim, birçok genç modacıya hala ilham kaynağı olmaya devam ediyor. O dönemin geleneksel kadın giyim kurallarına başkaldırdığı için ‘modanın anarşisti’ olarak kabul edilen ünlü modacı, tasarladığı unisex kıyafetler, safari ceketleri ve süveterleri, dar taytlar ve uzun dar botlar ile Fransız modasının kurallarını derinden sarstı. Hazırladığı koleksiyonlarda kadının toplum içinde giderek artan rolünü yansıtmayı başaran Saint Laurent‘in tasarımları hafif maskülen, asil ve seksiydi. Laurent, 2002 yılında basına yaptığı bir açıklamada da kadınları moda aracılığıyla özgürleştirmeye çalıştığını, şu sözlerle ifade ediyordu:
“Günümüz çağdaş kadınının gardırobunu yarattım, kendi çağımın dönüşümüne bu şekilde katkım oldu. Benim kıyafetlerle yaptığım şey, resimde, müzikte, mimaride ve diğer sanat dallarında yapılanlar kadar önemli olmayabilir. Ama olsun, ben kendimi kadınların hizmetine sunmak istedim. Yani onlara, bedenlerine, giydiklerine, hayatlarındaki tutumlarına hizmet etmek, son yüzyılda yaşanan kadın özgürleşme hareketleri içerisinde onlara eşlik etmek istedim.”
Keskin dikiş hatlı, tamamı siyah takım elbise Le Smoking, Saint Laurent’in modadaki etkisini en iyi tanımlayan imzası haline geldi. Bir devrim niteliğindeki 1966 Haute Couture defilesi, moda satın alıcılarından yeterli ilgiyi görmese de Bianca Jagger, Catherine Deneuve ve Nan Kemper gibi ünlü isimlerce giyildi.
Moda dehası Yves Saint Laurent, parlak günlerin ardından kötü günler yaşamaya başlamıştır. Kariyerinin ilk büyük çöküşünü 1987 yılında New York şovuyla yaşayan tasarımcı üzerinde taşıdığı 100 bin dolarlık mücevher barındıran ceketiyle çok tepki toplamış ve toplumdan uzaklaştığı için insanlar markasına uzaklaşmaya başlamıştır. Defile ise ‘sıkıcı’ olarak nitelendirilmiştir.
2002 yılında Yves Saint Laurent, moda sektörüne üzülerek veda etti ve modaevini Gucci Grup’a devretmiştir. Bu kararında, moda dünyasına yabancılaştığının etkisi büyüktür elbette. Ama tartışılmaz olan nokta şudur ki, moda tarihine katkıları kesinlikle küçümsenemez. Özellikle kadınlara ve kadınların kendilerine olan güvenini kıyafetlerle ifade etmesindeki katkıları çok önemlidir.
2008 yılında beyin kanseri sonucu hayata veda eden 71 yaşındaki moda tarihinin dehalarından Yves Saint Laurent, moda tarihine ve kadınlara hizmet eden değerli bir tasarımcı olarak tarihte yerini almıştır. Hayat arkadaşı ve ortağı Pierre Berge onun için şu ifadelerde bulunmuştur:
“Coco Chanel kadınlara özgürlük, Yves Saint Laurent ise kadınlara güç verdi.”
Tüm bunlara ek olarak, vizyona giren Yves Saint Laurent filmi ile efsane tasarımcının hayran sayısının büyük oranda arttığını da eklemezsem olmaz. Jalil Lespert’in yönetmenliğini yaptığı bu Fransa yapımı biyografi filmini izlemeyenlerin, bir an önce izlemesini tavsiye ederim.
YVES SAINT LAURENT Sözleri:
▶ ''Modalar solar, ama stil ebedidir.''
▶ ''Bir kadını en güzel gösteren, makyaj tutkusudur, ama kozmetik ürünlerini almak daha kolaydır.''
▶ ''Blue Jean’i ben icat etmiş olmak isterdim. Jean’ler kesinlikle tevazu, seksi ve basitçe. Benim de tüm kıyafetlerimin ifadesinin bu olmasını isterdim.''
▶ “Giyinmek bir yaşam biçimidir.”
▶ “Couture ve hazır giyim arasındaki en önceli fark, tasarım değildir. Fark; kumaşlar, işçilik ve oturuştur. Yaratım süreci ise aynıdır.”
▶ “Kadınların erkeklerinkine benzer sadelikte bir gardırobu olmasını istedim. Ceket, pantolon ve takım elbise. Onlar oldukça fonksiyonel. Kadınların da bunu istediğine inanıyorum ve bunu istemekte de haklılar.”
Comments