top of page

Umuttaki Evren

Harabe kırık dökük tavanda, sönüp açılan lambada gözlerim. Etrafa çok ıssız bir sarı ışık huzmesi dağıtıyordu. Uzanmış olduğum zemin betondan ibaretti.

Ellerimin sebepsizce titrediğini hissediyordum.

Köşe bucak uçan onlarca mavi-siyah kelebeklerden biri göğsüme kondu. Bir anda göğsümün sıkıştığını ve olduğum harabenin sallandığını hissediyordum.

Deprem olduğunu düşünürken göz bebeklerim isyan edermişçesine dönüyordu. Göğsümdeki mavi-siyah kelebek hareket etmeden soluk suratıma bakıyordu. Kuru sarmaşıklardan oluşan tavandan yapraklar üzerime dökülüyordu yavaş çekim misalinde. Bütün her şey durmuş gibiydi. Uyuşmuş ellerimi tavana doğru yükseltmeye çalıştım. Bütün her şey o an durmuştu. Donakalmıştım olduğum yerde. Sadece yavaşça aldığım nefesin ciğerlerimi doldurmasına takılmıştı kulaklarım. Parmaklarım tavanı gezerken bir halatın yavaşça sallandığına gözlerim takıldı. Halattan siyah bir duman tütmeye başladı. Zaman hızlanmış gibi olup bütün kelebekler kaçmak yerine bütün vücudumu sarmaya başladı. Korku dolu bedenim tepki vermiyordu. Gözlerim gittikçe küçük noktacık halinde olan siyah şeritlerle kapanıyordu. Burnuma gelen yanık kokusuyla yavaş atan kalbimin artık atmadığını hissediyor gibiydim. Gözlerimi zar zor etrafta gezindirmeye çalışırken, göğsümdeki mavi-siyah kelebekten gelen sarı ve beyaz ışıkla gözlerim isyan eder gibi kapandı. Sanki bir daha göremeyeceğimi hissediyordum. Bir bulutun üzerinde gibi hafifleşen bedenimi hissediyordum.

 



Gözlerim kapalı olmasına rağmen neden sarı, yeşil, mavi karışımında olan renk cümbüşünü görüyordum? Neler olduğunu ve nerede olduğum hakkında hiçbir şey bilmezken bir gerginlik kapladı yüreğimi. Beynimin boşluğa düşmüş olduğunu hissediyordum. Ne kadar bir süre geçti bilmiyorum. Gözlerimi bütün gücümle açmaya çalıştım. Şaşkınlıkla kalkmaya yeltendim. Karşımda ayçiçeği kadar sarı olan dolunayın ışığı dereye vuruyordu. Bir mehtaptaydım. Güneş gibi olan dolunay her tarafı mest edecek derecede aydınlatırken yeşillik içerisinde olan ovayı gördüm. Derenin ihtişamı beni büyülemişti. Hafif esen rüzgar soğuk tenimi ısıtır gibiydi. Akasyalardan oluşan yatağın üzerinde olduğumu fark ettim. Bana benzeyen kız çocuğunu gördüm sağ tarafımda. Ellerinde altın kadeh çiçeklerinden bir buket. Bana uzatıp gülümsedi. Şaşkınlık ve istemsizce yüreğimdeki mutluluk beni garip hissettirmişti.


"Cennetteki evine hoş geldin. Bu çiçeklerin sana vereceği umutları yüreğinden eksik etme." dediği an, sol elini belinden çekerken mavi-siyah kelebeği gördüm.


"Sana eşlik edecek olan bir dost" diyerek sol omuzuma konan kelebekle mehtaba doğru bakarak gülümsedik.

Comments


bottom of page