Estetik; güzel olanın insan duygularındaki etkilerini konu alan felsefenin bir dalıdır. Estetiğin doğrudan güzel olanla ilişkisi, günümüz dünyasında da yer etmiştir. Bıçak kadar keskin eleştirilerin tasarlanan her ürün, her eserin üzerinde etkisi büyüktür. Güzellikle doğrudan ilişkili olan estetik görü; zaman, mekan, kişi ve dönemlerle bağlantılıdır. Keza güzellik de öyle. Öte yandan hayatın içinde koşuştururken “neyin güzel olduğunu” veya “neyi gerçekten güzel bulduğumuzu” gözden kaçırıyor ve dönemin akımına kendimizi bırakıyoruz. Zaman geçiyor, mevsimler değişiyor ve kendimizi yepyeni normların ve trendlerin içinde buluyoruz.
Yüzyıllar boyu çeşitli toplumsal olayların ön ayak olduğu ve çeşitli sanat akımlarıyla evrilen estetik, farklı başlıklar altında yer aldı. İslamik dönem, Rönesans ve Barok dönem, Modernizm, Post Modernizm, Eklektizm, gibi dönemler insanların beğenilerinde belirleyici faktör oldu. Günümüzdeyse 21. yüzyıl çağdaş sanat akımı bizlerin güzellik anlayışını yönetiyor. Sanatın ve mimarlığın temelini oluşturan estetik, bir oyun hamuru gibi şekil değiştirse de bizim gözümüzde yerini korumayı iyi beceriyor.
(Botton, 2016)“Bir mimari yapıtı ya da tasarımı güzel bulmak demek onun, ideallerimizin maddeleşmiş hali olduğunu ve gelişimimiz için gerekli olan bütün değerleri üzerinde topladığını düşünmek demektir.”
Günümüz dünyasındaki hızlı tüketim hareketi bizleri mimarlık ve sanat alanlarında esir almış vaziyette aslında. Şöyle bir hatırlarsak bir 5 yıllık süreçte çok yalın monokrom iç mekanlardan, daha toprak tonlulara doğru geçtik. Sizde iyi bir ana akım trend takipçisiyseniz eminim ki bu dönemde elinizden geldiğince yaşam alanınızı beyaza bürümüşsünüzdür. Şimdilerde daha canlı renklerin, çeşit çeşit tabloların ve daha yuvarlak hatlı mobilyaların tercih edildiği mekanlar göze çarpıyor. İştah açıyor. Açıkçası beyaz boş duvarlara nazaran bana “daha bir güzel” geliyor.
Benzer durumu sanat eserleri içinde söylemek mümkün. Günümüzde daha teknolojik, daha soyut, daha esprili ve eleştirel bir dille yaklaşan eserler ortaya konuluyor. Arşivleri gözden geçirdiğimizdeyse, geçmişteki eserlerin en profesyonel ve en realist şekilde sunulduğunu görüyoruz. Ancak bu eserler günlük yaşantımızdan çıkmış vaziyetteler. Bugün ki dünyada, bu kıymetli eserlerin ait oldukları güzellik ve estetik kavramları daha belirgin hatlarla çevrili. Sahip oldukları dokunulmazlığın yanında içten içe “gerçekten buna mı güzel demişler?” dedirtiyor. Tabii istisnalar hariç. Günlük yaşantı yerine daha kültürel alanlarda bizlere eşlik ediyorlar. Yani bir başka deyişle, bir zamanların estetik anlayışı müzelerin dışında artık günümüzde o kadar da yer etmiyor. Bu durum bizlere değişen kavram ve beğenileri işaret ediyor.
Dönemler geçiyor, zaman geçiyor. Dolayısı ile güzel olanı güzel yapan “beğeniler” de değişiyor. Hal böyle olunca estetik de bir gidiyor, bir geliyor. Ama yeterince güçlüyse, yeterince zamansızsa ve yeterince sosyo-politik-kültürel bileşene sahipse o bile tüm bu değişimlere direnebiliyor. Herhalde birkaç yüzyıl önceki mimarlar ve sanatçılar bugün ki yapıları ve sanat eserlerini görselerdi halimize bir hayli gülerlerdi… ne dersiniz?
Botton, A.d. (2016). A.d. Botton içinde, mutluluğun mimarisi (s. 114). istanbul: sel.
Comments