‘‘Ben öteki insanlardan daha akıllı olamayacak kadar aptal mıyım? Çünkü onların ne kadar aptal olduklarını biliyorum.’’
Yığınla karmaşık Rus ismi dışında pek bir şey anlamadığını söyleyen insanlardan ayrılmak adına, okumak için yeterli olgunluğa eriştiğimden emin olana kadar ertelediğim Suç ve Ceza’yı bitirmiş bulunmaktayım. Yazar, iki ciltlik romanda olayları birçok perspektiften ustalıkla incelerken, bütün olan biteni tek bir cümleyle özetliyor: ‘‘Her şey çevreden gelir.’’ Bu cümleyi kullanış biçimiyle hem mensubu olduğu realizm akımını sarsıcı biçimde hissettiriyor hem de olay akışını bozup bir fikir yerleştirme tasasındaymış gibi davranmıyor.
Eser, dönemin Rusya’sında, zengin ve fakir arasında büyüyen uçurumun en ahlaklı, en erdemli hatta en eğitimli kesimi dahi nasıl suça sürüklediğini, genç ve yoksul bir üniversite öğrencisinin işlediği cinayet ve onu takip eden buhranla ortaya koyuyor. Ana karakterin içinde bulunduğu durum tanrısal bakış açısıyla o kadar etkili ifade edilmiş ki, köşeye sıkıştığı durumlarda bizzat terlediğim ve beş sayfadan fazlasını okuyamadığım zamanlar oldu. Dostoyevski, ana karakteri ne denli ifade edebilmiş olursa olsun diğer karakterlerin ruhsal durumlarını bütün detaylarıyla hissettirmekten de geri kalmamış.
‘‘İnsanları basit ve üstün olarak ayırmama gelince, tamamen doğa kanunlarıyla ayrıldıklarına inanırım. … Damgaları çok bellidir. İlk bölümdekiler kanuna boyun eğen, hukukun ve toplumun kurallarını uysallıkla benimseyenlerdir, itaat etmek onların görevidir. Çünkü bu onlara zevk veriyor… İkinci bölüm, kurallara karşıdır. Onlar, güçlerine göre ya kanun bozucudurlar ya da böyle olanların yardımcısı…’’ Ana karakterimiz Raskolnikov bu teoriye dayanarak işlediği cinayetin ardından, teorinin her şey olmadığı ve duygulara ket vurmanın sanıldığı kadar kolay olmadığıyla yüzleşiyor. Dostoyevski’nin de dediği gibi aslında dünyanın hassas kalpler için nasıl bir cehennem olduğu, vicdan ve mantığın çatışması şiddetli bir biçimde işleniyor. Bahsettiğim şeylerden Raskolnikov’un pişman olduğunu çıkarıyorsanız yanılıyorsunuz. Çatışma, eserin sonuna kadar varlığını sürdürüyor. ‘‘Ah, kendisini bir suçlayabilse, ne kadar mutlu olacaktı! O zaman her şeye dayanabilirdi. Ama kendini acımasızca yargılamasına rağmen, insafsız vicdanı, onu geçmişinde herkesin başına gelebilecek küçük bir çılgınlıktan başka bir kusur bulamıyordu.’’
Sonuç olarak roman, destekçi bulamadığı için başarısız olmuş bir başkaldırının ve başkaldırı için cinayetin aslında bir hizmet olduğunu savunarak harcanan bir genci bizlerle buluşturuyor. Ölmeden önce kesinlikle okunması gereken bir eser bırakıyor bize. Raskolnikov’un bu serzenişi ile veda ediyorum: ‘‘Kan bir dere gibi aktı, bütün tarih boyunca ve hala da akmakta. Kan döktükleri için birçok kişi Kapitol’de taç giyip insanlığın kurtarıcısı ilan edilmediler mi? … Eğer başarıya ulaşsaydım, benim de başıma taç giydireceklerdi, şimdi ise kodesi boylayacağım.’’
Asla sonunu getiremeyeceğimi bilmeme rağmen inanılmaz derecede okumaya başlamak istedim şu an. Elinize sağlık !