CONTRA KADIN
Contra Kadın geldi. Mutluyum…
O yokken de mutluydum şimdi arkadaşlara ayıp olmasın da. Yine de gelmesi güzel oldu. Benden önce orda olanların hepsi işi bilen, en azından benden daha iyi bilen kişilerdi. Bundan bahsetmiştim. O gittiğinde herkese bir iş düşmüştü, herkesin başındakilere de ayrı bir iş.
Gidişini mi anlatsam önce diye düşündüm de, de değil, ve deyip anlatacağım.
Şurada birkaç günüm olmuş, hadi 2 haftam falan olsun, tam böyle ısınma zamanlarındayım; işlere, seslere, yüzlere yavaş yavaş alışıyorum. Tak diye gideceğini öğreniyorum Contra kadının. Biraz endişeleniyorum tabii. O yokken nasıl olur, bilmiyorum çünkü oradakileri yeterince. Contra Adam da gidiyor zaten, hatta o birkaç gün erken gitti. Beni işe alan da Berkay Bey’di. Benim için double uğurlama… Problem yok, diyorum ve devam ediyorum. Yeni biriyle elbette bir değişiklik gelir, en basitinden zaten kişi komple değişmiştir. Yeni müdürler, bar şefi ve bir de biz… Böyle kalacaktık. Gitmeden önce toplantı yapıldı. Ben karamel latte yapsam sevindiğim zamanlardayım. Hala karamel latteyi güzel yaptığımda seviniyorum bu arada, yani her yaptığımda falan diyormuşum. O gittiğinde yeni çalışanlar alınacak ve onlara göre ben tecrübeli, bir şeyler bilen biri olacağım. Öyle miydim? Bunu sorgulayıp kendimi tartıyordum. Ürünleri aklımda tutmaya ve daha çok öğrenmeye sarıldım. Cevap verebilmem gereken sorularla karşılaşacaktım anlaşılan, nasıl ben hala soruyorsam ve sormalarım bitmeyecekse bana da sorular gelecekti ve müşteriye de yeni elemanlara da bilgisiz görünmemem gerekiyormuş. Yazdım kafama. Gitmesi üzücüydü bence. Tekirdağ Contra için bir sandalyenin ayağı gibi düşünüyorum onu. Gözlemlediğim ve hissettiğim bu. Olması ayakların sağlam olduğunu hissettiriyor ve rahatlık veriyor, uzaktan olması da iyi ama bir sallantı oluyor. Tam sıkılmamış oluyor gibi vida. Yine oturuyorsunuz o sandalyede ama o kadar rahat değil. Rahatlıktan kastım lakayıtlık değil bu arada.
Bİ GİTTİM
Yazının tam bu esnasında işten çıktım. Bilgisayarı açtığımda bu ekranı görmüştüm, tak diye kapattım bir hüzünle. Kaydettiğimi hatırlamıyordum, değişiklikleri iptal edip silmemişim yazıyı. Nereden devam etsem daha iyi olur tam bilmemekle birlikte işten çıkışımla devam edeceğim.
Ellerim titreyerek tuttuğum telefondan mesaj beklerken hazırlanıp çıktım evden. Kampüse girdiğimde iş arkadaşımı gördüm, Ezgi; bahsetmiştim önceki yazımda da. Onu görünce selamlaştıktan sonra tutamadım kendimi, onu görene kadar selamlaştığım herkesi gönderdim ama onda kaldım. “Noldu” dedi, anlattım, anlatırken de gözümden akan yaşlar oldu. Biliyordum, başka yerde çalışamayacak olmak değildi mesele.
Animatörlük yaptığımı ve bunun geçinmeye yetmediğini söylemiştim. Contra benim için para kazandığım yer olmayı geçmiş, bilmiyordum. Para kazanabileceğim başka yerler de varken birinden çıktım diye böyle üzülmek saçmaydı çünkü. Derse gittim, hiçbir şey anlamadan çıktım. Genelde makara yapıp arkadaşlarıma bulaşırım, bu sefer sadece yolumda yürüyordum, yaptıkları esprilere kahkaha atardım, duymuyordum bile çoğunu. Bir tanesi yol boyu sordu bana “Noldu” diye. İşten çıktığımı söyledim.
Bırakmam ve almam gerekenler vardı, kafeye uğramam gerekiyordu. Akşamına gittim. O sıra Hale Hanım’la da sebebini, düşüncelerimi vs konuştum. Karşımda oturmuş beni dinliyordu sadece, büyük ölçüde dinledi. Dinleyişi ifadesizdi, bu umursamadığını değil profesyonel bir dinleyici olduğunu gösteriyordu; farkındaydım ve bu yüzden konuşmaya devam ediyordum ne söyleyeceksem. Ki yanımıza bir çalışan geldi soru sormak için, o da “Şu an çok önemli bir şey konuşuyoruz” deyip hızlıca onu cevapladıktan sonra gönderdi. Orada da görmüştüm önemsediğini. Benim konuştuklarıma göre yüz ifadesi değişseydi, bazen gülüp bazen üzülseydi bunun bana yansıması beni etkileyebilirdi ve bunun olmaması için tepki vermeden dinliyordu, psikolojide de bu böyledir ve Contra kadın psikolojiyi biliyor, neyse ki ben de biliyorum biraz. Sonu duygusaldı, sarıldık birkaç defa. Yarın görüşcez biliyorsun dimi, dedi sarılırken. Bilmiyordum, “Yoo bilmiyorum, neden” dedim, “E gelcen” dedi. Anladım ki yarın bir gelip çay kahve içmem var burda, tamam, dedim. Gittim sonra, kafeden uzaklaşırken arkama dönüp bakmadım çünkü köşesini geçtiğimde ağlamaya başlamıştım.
Kızlara geçtim ordan, sınıf arkadaşlarıma. Kafeye giderken aramıştım onları, bir şey bilmiyorlardı. “Bi kafeye uğrıcam sonra gelcem ama muhtemelen ağlayarak gelcem” deyip güldüm, ciddiye almamışlar. Kapıyı çaldıklarında “E ağlamıyorsun” deyip güldüler “Evet yolda ağladım çünkü” dedim ve güldüm. Sonra bana dikkatli bakıp “Noldu” dediler hepsi masaya oturup. Anlattım. Çok şaşırmışlardı sebebinin kafe olmasına. Ben de şaşkınlıklarına ve ürettikleri tahminlere gülüyordum.
Arkadaşlarım grup gruptur biraz. Farklı etkinliklerde tanışırım, farklı yerlerde tanışırım, aynı yerde farklı alanlarda tanışırım gibi… Diğer arkadaşlarımdan sadece bana yol boyu soran arkadaşım biliyordu, geri kalanı bilmiyordu, illaki öğreneceklerdi ve ben konuşmak istedim. İşten çıkmamdan ama Contra’nın nasıl bir yer olduğundan bahsedip “Gidin olum valla çok güzel” diye kahkaha atıp bitiriyordum konuşmayı. Dalga geçmiyordum, ciddi olduğumu biliyorlardı. Müşteriye, müşteri memnuniyetine, temizliğe çok önem verdiklerini söylüyordum. “Ben oraya gidince orda orayı özlüyorum, o yüzden gidemiyorum” demiştim. Arkadaşım da bana bakıp “Bu kız sevgilisinden ayrılınca gelip diyor ki “Ayrıldım”” Kahkaha atmıştım. “Ben Contra’nın benim için böyle olduğunu bilmiyordum ya. Para kazanıp geçerim dediğim bir yer değilmiş. Ben önem vermişim gerçekten. Sevmişim.” gibi cümlelerle anlatırken ve işin öneminden de bahsederken “Kariyer kadın” hitabını duydum, gülümsedim. Duygularla anlatışıma bakıyorlardı, dinliyorlardı. Kafeye çay içmeye gitmiştim çıktığım günün ertesi işten çıktığımı ilk öğrenen arkadaşımla. Onunla da bir kere terlik muhabbeti geçmişti, crocs tarzı bir terlikle çalışıyordum bir süredir, onu söylemiştim, gidiyim de terliği normal kullanıma geçiriyim, falan demiştim biraz üzülüp biraz gülerek. Sonra kızlardan biri bir muhabbette “terlik” dedi. Arkadaşım da dedi ki “Terlik deme üzülüyo”… Gülmüştüm.
Biraz eski sevgili gibi olmuştu. Tek fark sövmüyordum, sövmüyorduk. Söveceğim bir şey yoktu. Bir şeyleri yapamamak ya da yeterince yapamamış olmak tabii ki üzücüydü ama dayandığım nokta kişiliğimden elenmemiştim. Gözlerinden düşmemiştim, biliyordum, baya bir ölçüp tarttıktan sonra buna dair bir şey bulamayınca inandım artık. Bir davranışım, bir lafım ya da karakterimden yansıyan herhangi bir kötülük sebebiyet vermemişti çıkmama. Bu ufak bir teselli parçasıydı… Biraz da avunma işte.
Contra, dilimde orada çalıştığım haliyle kaldı. Benim işten çıkmış olmam oranın kötü bir yere evrildiği anlamına gelmiyordu. Ki öncesinde kahve içmeye pek oraya gitmeyen ben, gidince tabularımı yıkmış orayı benimsemeye başlamıştım da buna şaşırıyordum. Şimdi oraya dışardan baktığımda hala gidilebilir bir yer olarak görüyordum, müşterinin el üstünde tutulduğu, hizmetin en iyi şekilde verilmeye çalışıldığı, memnuniyeti karşılamaya önem veren bir yer duruyordu ara sokakta.
Sümeyye EVİS
Comentarios