Roman Polanski’nin 1930’ların Los Angeles’ını konu alan 1974 yapımı gerilim/ dram filminde üç ana tema öne çıkar: Otorite figürlerinin nüfuslu taraflarca yanlı hale getirilmesi, ülkenin her daim övündüğü Amerikan Rüyası’nın içinin boşaltılması, halkın tüm bu kötülükler karşısındaki çaresizliği.
Otorite Figürlerinin Kirlenmişliği
Chinatown, dürüst, güvenilir bir lider kavramının ütopik bir efsane olduğunu öne sürer. Chinatown'da güçlü konumlardaki insanlar asla göründükleri gibi değildir ve gerçek doğaları alt kademelerindeki insanlara zarar verir. Resmi bir yetkisi olmayan ancak parasını esasen şehrin büyük bir bölümünü ve çevresini yönetmek için kullanan Cross, kontrol ettiği insanları kişisel çıkarları için piyon olarak kullanır. Örneğin Chinatown'daki bölge savcısı, polisin kodamanlar tarafından işlenen herhangi bir suçu görmezden gelmesi talimatını vermesiyle efsaneleşmiştir. Kibar, son derece saygın bir aile babası olan Russ Yelburton, kişisel çıkarları için halkı manipüle eder ve patronuna iftira atılmasına ve öldürülmesine karışır. Jake'in birlikte çalıştığı ve saygı duyduğu bir adam olan Teğmen Escobar bile adaletsizliğin meydana gelmesine neden olan insanların cezasız kalmalarına izin vermeye hazırdır. Chinatown dünyasında, herhangi bir otoriteye sahip olan herkes, yozlaşmayı sürdüren bir makinenin dişlisi haline gelir.
Amerikan Rüyasının Yozlaşması
Amerikan rüyasının temel unsurlarından biri, sıradan insanların sahipsiz vahşi doğaya taşınabilecekleri ve onu değerli toprağa dönüştürebilecekleri fikridir..Su ve onu sağlayan sulama sistemleri, ilk olarak Amerikan Batısının bugün olduğu zengin ve gelişen bölgeye evrilmesine önayak olmuştur. Cross, Hollis Mulwray'i Los Angeles'ı boş bir çöl parçasından sürekli büyüyen bir metropole dönüştürmek için su kullanmasından dolayı dahi olarak adlandırır. Ancak bu yaklaşımı zamanla çatışmaya ve cinayet için bir bahaneye dönüşür ve Cross yeni rezervuar planlarına müdahale edince Hollis'i öldürür. Benzer şekilde, Russ Yelburton dasu üzerinde daha fazla hakimiyete sahip olmak için hem halka hem de hayran olduğu bir adama ihanet etmeye ikna olur.
Amerikan Rüyası’nın cazibesinin bir yanı da, sıradan bir insan için başarı vaadi, mevcut kaynakların yardımıyla kişinin kendi kaderini kontrol etme şansı sunmasıdır. Ancak Cross, Amerikan Rüyası’nı zaten varlıklı ortaklarının ceplerini daha fazla doldurma çabası içinde en değerli kaynakları hayatta kalmak için mücadele eden çiftçilerden çalarak, fakirleri iflasa sürükleyerek yozlaştırır. Chinatown, Amerika’nın gelecek vaadinin, ülkenin yozlaşmış bugününün arzuları tarafından ihanete uğradığını gösterir.
Sıradan İnsanların Kötülük karşısındaki çaresizliği
Polanski, bir karakter ne kadar iyi veya niyeti ne kadar asil olursa olsun, sıradan insanların filmin dünyasında ve gerçekte çok yaygın olan yozlaşmanın üstesinden gelmesinin ve hatta ondan kurtulmasının ne kadar imkansız olduğunu vurgular. Jake ve diğer pek çok karakterin kendilerine söylediklerinin aksine, yolsuzluk sadece bir alanla sınırlı değildir.. Yıllar önce Çin Mahallesi'nde bir kadının kötü güçlere kurban olmasına engel olamayan Jake, Evelyn'i de neredeyse aynı şekilde kaybeder. Evelyn, parasına ve babasından daha önce kaçmasına rağmen, ölümden kaçacak kadar uzağa gidilemediğinin veya yeterince hızlı olunamayacağının kanıtıdır. Cross ile bağlarını kopararak kendini kötülüklerden kurtarmaya çalışan Hollis, her şeye rağmen eski iş ortağı tarafından öldürülmekten kurtulamamıştır.
Chinatown ayrıca, Amerikan Sineması’nda adaletsizlik ve yozlaşmanın kangren olmuş bir unsur olduğunu özetleyen ve kült hale gelerek farklı yapımlarda da kullanılmış olan “Forget it. It's Chinatown.” repliği ile de problemi çözmeye çalışmanın anlamsız olduğu çünkü çabalamanın beyhude olduğuna dair bir kalıp da üretmiştir. Amerikan sisteminin düzen tutmayan, bireylerce yozlaştırılan yanları, her dönem düzensiz göçmenler ve karmaşa ile anılan tekinsiz gettolarla özdeşleştirilir ve aynı bu ortamları düzenlemenin imkansız olması gibi Amerikanın da asla nizam ve uyuma kavuşamayacağı ima edilir. Polanski’nin de bu nevi bir sistemin ceremesini çeken göçmen bir aileden geliyor oluşu da repliği daha anlamlı kılar. Ayrıca yönetmenin 1977’de yani filmin yapımından üç yıl sonra reşit olmayan biriyle cinsel ilişki suçlamasıyla yargılanması da filmdeki ensest teması bağlamında uzun süre tartışılmıştır.
Comments