top of page
Writer's pictureŞevin Çoğaç

Büyümenin Dayanılmaz Hafifliği


 

Merhaba, sevgili okur nasılsın? Bugün seninle bazı şeyler paylaşmak istiyorum. Bazen bir yazıya başlamak en zoru oluyor. Kafamda birçok fikir olabiliyor ama nereden ve nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Kendimi hazır hissedene kadar heybemi dolduruyorum. Bazı şeylerin doğru zamanı olduğuna inanırım. Hiçbir şeyi yapmak için zorlamam kendimi. Yapabilirsin diyen iç sesime kulak veririm.


Bu akşam, terapistime “içimde bir çocuk var ama artık o çocuğun büyüme vakti geldi” dedim. Ben bu zamana kadar içimdeki çocuğu hep besledim. Ona sığındım, büyümesine izin vermedim. Duvarlara çarpa çarpa güçlü olduğumu zannettim. Fakat; güçlü olmanın ne demek olduğunu henüz anlıyorum. Güçlü olmak; sert, yenilmez ve her şeyin mükemmel ilerlediğini göstermek değilmiş. Güçlülük, yaşamın sorumluluğunu almakmış, eksiklerini görüp kabul etmek ve onları düzeltmekmiş, yardım talep edebilmekmiş, gücünün yetmediği durumda destek almakmış ve bazen durmakmış. Ne olur birileri gözyaşlarımı görse, ne olur birileri düştüğümü görse, başarısız olsam mesela? Ödüm kopuyordu biri görecek diye fakat artık korkmuyorum. Yaşamın içindeki güzellikleri alıp heybeme ekliyorum. Yanlışlarımı gizlemek yerine onları onarmaya çalışıyorum. Geçmiş anılarımla barışıp onlara veda ediyorum ve büyüyorum. Şu an içinde yaşadığım hayatı eksiklerine rağmen çok seviyorum. Eksiyi artıya çevirmenin yollarını arıyorum ama koşmadan.



Ben bu zamana kadar bir insandan çok bir robot gibi, yaşadığımı zannettim. Sürekli yetişmem gereken bir şeyler, bir yerler vardı. Günün sonunda kendi hedeflerim için çabalıyor gibi görünsem de aslında ben o çocuğu kimseler görmesin diye kaçırıp saklıyordum. Yine de, içimde yaşamayı çok seven, ona sıkı sıkı tutunan bir çocuk olmasa pek çok şeyi başaramazdım. Onun yöntemleri ne kadar işlevsiz de olsa umut etmeyi biliyordu. Umut, en sevdiği kelime. Çok yarası vardı, bu yaralar geceleri kanıyordu. Kanı gözyaşlarına karışıyordu ama benim saf çocuğum gün içinde birkaç saat güçlülük kostümünü giyince kendini güçlü zannediyordu. Üstelik çevresi de onun bu düşüncesini destekliyordu. Fakat o hala 3 yaşındaki gözyaşlarını akıtmaya devam ediyordu. 3 yaşında yolunu umutla gözlediği kişileri camın kenarında bekliyordu. O camın kenarına korkularını bırakıyordu. Biliyordu kurtarıcısı bir gün gelecekti ama şu an yoktu. Katlanmak zor geliyordu ama umut ediyordu.

Meraklıydı fakat, bir o kadar ürkekti. Yüksek kahkahalar atıyordu fakat, bir o kadar da korkuyordu. Konuşuyordu fakat, bir o kadar gizleniyordu. Paylaşıyordu fakat, bir o kadar kaçıyordu. Şimdiyse bulunduğu kaba sığamaz oldu. Artık, ona her gece Füruğ’un

ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum

okyanusta yaşayan

ve yüreğini tahta bir kavalda

usul usul çalan

küçük hüzünlü bir peri

geceleri bir öpücükle ölen

ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan..”

dizelerini okumayacağım. İçimdeki çocuk o demir parmaklıkların ardından umutla göz kırpıyor bana, artık özgürleşmenin zamanı geldi diyor. Ben bu gece onu gözyaşlarından öperek, yaralarını şefkatle okşayarak özgürleştiriyorum. Doğru zaman geldi.






Evet,öbüyüyorum sevgili okur. Yaşamla kavga etmek yerine ona temas etmeyi, koşmaktan çok yürümeyi, inat etmektense durup dinlemeyi tercih ediyorum. Geçmişe ait her şey artık sadece birer anı. Gelecek ise her gün gözlerimi açmam için umut kaynağı, hedeflerime sağlam adımlar atarken yardımcı. Mükemmelin peşinden koşmanın imkansız olduğunu kabul ederek isteklerime doğru adım atıyorum. Büyümenin sorumluluğunu almaya başladım. İşte şimdi gerçekten güçlü bir kadın oluyorum.


 

Comments


bottom of page