top of page
Writer's pictureKardelen Beydoğan

Bir Kavuşma Hikayesi



Kırmızı sevmekten asla vazgeçemediğim, umudumun rengi. Evimin demirbaşı bu sebepten masanın tam ortasında duran şu iki mum. Alevleri dans ediyor, karanlık hayatımı birazda olsa aydınlatıp hareketlendiriyor. Duvara yansıdıkça gölgeler beni yalnızlıktan kurtarıyor. Fakat gudubet saatle hiç anlaşamıyoruz. Beni ne zaman görse akrep yelkovan hızlanıyor, çıkardığı seslerle insanın derinlerinde unuttuğu nice duyguyu uyandırıyor. Her gün yaptığım gibi soğumuş yemeklerle ve henüz beklenenin anahtarıyla kavuşmamış kapıyla bakışıyorum. Saniyeler, dakikalar ve saatler bir koşu yarışında sanki. Anahtar deliği öksüz, yemekler üşüyor bense hala köşemde çiçek açmayı bekliyorum. Sevilmeyen bitki çiçek verir mi? Sulanmayan çiçek ölmez mi? Ne kadar zamanım kaldı benim? Kuruyan bütün yapraklarımın evin her bir köşesine deymişliği var. Ve işte… Umut edilen ses ardından yanan lamba ve yüzü gülmeyen bir adam. Evimiz bu duruma alışıktı, o bazı geceler gelmeye dahi tenezzül etmezdi. Geldiği günlerde gece yarısını muhakkak geçirir en ufak bir söz söylediğimde haklı olduğunu diretir, kapıya çarpar giderdi. Gözlerini benden ayırıp masaya baktı. Bir pişmanlık, bir özür belirtisi yoktu ya da dudaklarını aralayıp söyleyecek tek bir kelimesi. Bu sefer sustum. Hazırda bekleyen kelimelerimi derinde bir sandığa kilitledim. Yavaşta oturduğum koltuktan kalktım. Hala ayaktaydı muhtemelen bağırmamı ve kavganın fitillenmesini diliyordu. Zaten belli belirsiz attığı adımları kaçma isteğinin göstergesiydi. Masaya yürüdüm kırmızı gözüme ilk defa bu kadar rahatsız edici geldi. Baş parmağımla işaret parmağımı kavuşturdum yanan iki mumu canım yansa da söndürdüm. Giyinme odamıza ilerledim ceketimi ve çantamı alıp kafesimden uçmak amacımdı. Beni takip etti, konuşmadı. Ellerimle sıkı sıkı çantamın kulpuna sarıldım yanından hızlıca geçip bu sefer kapıyı çarpan ben oldum. Ne kadar süre geçti bilmiyorum, arabayı nasıl kullandım, o kararı nasıl verdim. Bildiğim tek şey bugün kapıdan çıkan olmasaydım duvarların her birinin altında ezilecektim. Şimdi içmeye, ağlamaya ve yenilenmeye ihtiyacım vardı. Bir, iki, üç, dört derken saymayı bıraktım. Vücudum da alkolün yakıcı varlığını hissediyordum. Şarkılar daha hoş geliyor ve ağlamak beni rahatlatıyordu. Kimliğimden, dertlerimden hatta otuz yıldır sevmediğim bu bedenimden soyutlanma isteğim mevcuttu. Ortam kalabalıklaşıyor, yüzler değişiyor ve alkol iyice kanımla karışıyordu. Zaman, mekan ve saat önemini yitirmişti. Biraz daha zaman geçti, kalkmaya karar verdim. Arabamı süremeyecek, düz yolda bile yürüyemeyecek vaziyetteydim fakat mutluydum. Sokaklar zifiri karanlık, gök delinmiş bardaktan boşalan şekliyle yağmur kirimizi temizliyor. Kafam hala güzel, düşüncelerim uçuyor. Adımlar yavaş, ritmik değil kabul ediyorum ama dedim ya mutluyum. Karanlıktan çocukluğumdan beri korkuyorum sanki bilinmeyen bir şey o. Uçsuz, bucaksız ve yutucu. Sokağı aydınlatan birkaç lamba dışında her yer siyaha boyanmış. Saçlarım sırılsıklam öyle bir yağmur ki bu göz açılmıyor. Dertlerimi, sevgisizliğimi üstümden siliyor biliyorum. Köşede lambanın altında küçük bir şey görüyorum. Sezemiyorum fakat hareket ettiğini anlayabiliyorum. Bir hayvan mı yoksa küçük bir çocuk mu? Damarlarımda bu sefer korkunun cirit attığını ve kalbimin göğüs duvarımı parçalamak için inanılmaz çabalayışını hissediyorum. Yanından hızlıca geç, çabuk ol… Beynim alarmda tüm uzuvlarımı titreten bir uyarı dalgasıyla. Yanından hızlıca geçeyim dediğim anda başını kaldırdığını fark ettim. Geceyi aydınlatan ve huzur veren boncuk gibi gözlere sahipti. Baktıkça kırlarda koşuyor, denizde yüzüyordum bu da neydi böyle? Ona yaklaştım yakından netleşen yüzü beni şoke etti. Nasıl olurdu? Küçük ben karşımdaydı o zaman ben kimdim? Üşüyorum dedi. Sesi çatallıydı, ağlamıştı belliydi gözlerinde belirginleşen kırmızı damarlar kanıttı. Eğildiğim yerden kalkmak için bir hamle yaptım, titreyen elini uzatıp nazikçe kolumu tuttu. Korkuyorum gitme dedi. Sarıl bana, ben senim benimle barış sev beni. Bu cümle belki de serzeniş kollarımı bağımsızlaştırdı. Kendime sıkıca sarıldım, saçlarına elimi götürdüm. Üşümüyordum, korkmuyordum ve yıllardır kendimde eksik olan şeyi bulmuştum. Benim problemim kendime olan sevgisizliğimdi. Saliseler içinde omzuma değen bir el hissettim büyükçe ve sertti. Hanımefendi, hanımefendi diyordu. Boynumun sızısıyla ellerimi başımın altından çektim. Hızlıca birkaç hareketle boynumu ovuşturdum. Bar masasında uyuyakalmıştım. “Üzgünüm sabah oldu, burada sizden başka kimse kalmadı” dedi barmen çocuk. Mahcupluk hissi ile toparlandım. Saçlarım ıslak değildi belli ki o yolu fizikken yürümemiştim ama kendime sahiden kavuşmuştum. Derin yalnızlığımdan uyanmıştım hızlıca arabayla yol aldım. Kapıyı açtım hep oturduğum koltuk boş değildi. Uykusuzluğu belli, yeni bir dost bulmuştu. Neredeydin seni merak ettim dedi. Günlerce gelmeyen, bekleten kendisi değilmiş gibi. Sustum, sustum ve sonunda gülümsedim. Kendimden özür diledim dün gece diye lafa başladım. İnandığım her şey bir yalanmış, beklediğim günlere umut ettiğim anlara değecek biri değilmişsin. Yıllarca bana sevgisizlik dışında bir şey katmamışsın. Benim sana olan sevgim öyle bir hal almış ki ruhuma sayısız ihmal vermişim. Yüzüne bakılmayacak biriymişsin de ben körmüşüm. Beni kafeste baskılamış sana muhtaç olduğuma inandırmışsın. Oysa ben de ben varmışım kendime yeten. Sadece biraz derine gömmüşüm. Dün kendimle barıştım Ahmet, senin benden götürdüklerine inat ona sıkı sıkı sarıldım. Kendimi sevdim ben otuz yıl sonra saçlarımı okşadım. İlk defa senden bunun içim medet ummadım. Bana bakarken gülmeyen gözlerinden, senin uğruna harcanan saatlerden vazgeçtim ben. Yemek soğumuş, şu mumlar yanmış yanmamış artık fark etmiyor. Seni bitirdim ben. Sevgisiz bir adamla yaşlanmaya dur dedim. Varsın anahtar deliği öksüz kalsın. Köşedeki koltuktan ben kalkıyorum. Senden hatıra bir şeyi istemiyorum. Parmağımda esaret, kalbimde pranga olan yüzüğü sana veriyorum. Senden ayrılıyorum, kendime kavuşuyorum. Hoşça kal.



Uçmayı yeni öğrenecek bir kuşun heyecanıyım şimdi ben,

Düşmekten, başaramamaktan korkmuyorum.

Yeni diyarları görecek olma arzusuyla

Özgür olmanın zaferinin sarhoşluğundayım.

Senden uçuyorum, kafesimden kaçıyorum.

Kendini sevmenin güzelliği ile tanışıp

Sana tüyümden bir parça bırakıyorum.


1 Kommentar


Sevim Aslan
Sevim Aslan
09. Juni 2022

Öyle içten ki her bir harf,kelime,noktalar bile. Okurken ben yaşıyormuşçasına korkunu hissettim. Sevincini bir yandan burukluğunu bir yandan... Gecenin bu vakti (01.35) bu güzel yazını rastgele açıp okumak iyi geldi. Ve her şeyin bir sebebi vardır biliyorum. Şu an bunu okuyup,hissetmem... Yüreğine sağlık güzel yürekli insan. Kaleminin mürekkebinden bıkma her daim bol olması dileğiyle :)

Gefällt mir
bottom of page