II. Dünya Savaşı sona erdikten sonra savaşın sebep olduğu yıkımı ve verdiği ekonomik zararı gidermek isteyen Avrupa ülkeleri bu durumdan hızla kurtulmak ve birlik olmak amacıyla 1949 yılında Avrupa Konseyi’ni, finansal olarak toparlanabilmek için 1957 yılında ise ‘’Avrupa Ekonomik Topluluğu’’ adında bir örgütlenme kurarak birçok alanda birbirlerine kolaylık sağlayarak mali durumu kısa sürede toparlamayı amaçlamışlardır. Bu örgütlenme ile başta ekonomi, hukuk, güvenlik, gümrük, adalet ve başka birçok alanda Avrupa Ekonomik Topluluğuna katılan ülkelere imtiyazlar tanınmıştır. İlk etapta Batı Almanya, Lüksemburg, Belçika, Fransa, Hollanda ve İtalya’nın bir araya gelerek kurduğu Avrupa Ekonomik Topluluğu 1965 yılına gelindiğinde imzalanan Brüksel Anlaşması ile benzer amaçlarla kurulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu ile Avrupa Atom Enerjisi Kurumu da Avrupa Ekonomik Topluluğuna katılmış tek örgüt halini almış ve üye ülke sayısını giderek arttırmıştır. 1994 yılında ise Avrupa Ekonomik Alan ilan edilerek topluluğun amacının sadece finansal olmadığı diğer alanları da kapsadığı duyurulmuştur. 1990 yılına gelindiğinde ise Maastricht şehrinde zirvede varılan anlaşma ile finansal olarak tam mutabakat sağlanmış ilk kez Avrupa Birliği terimi kullanılarak Avrupa Topluluğu kurulmuştur.
Avrupa Konseyi, zamanla Avrupa ülkelerinin birçoğunun katıldığı Avrupa Ekonomik Alanına, Almanya’nın birleşmesi ve Doğu Avrupa ülkelerinin katılmak istemesiyle Kopenhag zirvesinde almış olduğu birtakım düzenlemeler getirmiştir. Kopenhag Kriterleri olarak da anılan bu düzenlemeler ile Avrupa Topluluğuna katılmak ve birçok ayrıcalıktan yararlanabilmek için aday ülkeler kendi iç işleyişinde ekonomik anlamda yeterli olup olmayışı, şirketlere sağlanan finansal durumların siyasi kararlar ile etkilenememesi, üretimin her anlamda desteklenmesi, fiyat istikrarının sağlanması gibi birtakım şartları yerine getirmek zorunda bırakılmıştır. Avrupa Birliği'ne katılabilmek için bir ülke, 1993 yılında Kopenhag Liderler Zirvesi'nde tanımlanan Kopenhag Kriterleri'ni tümüyle sağlamak durumundadır. Bu ölçütler, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygı gösteren istikrarlı bir demokrasi, birlik üyeleri ile rekabet edebilecek düzeyde sağlam temelli bir ekonomi ve Avrupa Birliği yasalarını da içeren üyelik koşullarının kabul edilmesini gerektirir. Avrupa Konseyi’nin oluşmasında önemli adımlar attığı Kopenhag Kriterleri aday olan her ülke için oldukça bağlayıcı ve önemli olmuştur. Bu bağlamda bu kıstasları sağlamayan ülkeler Avrupa Birliği’ne üye olamazlar.
Avrupa Birliği’nin en yüksek siyasi kurumu Avrupa Devlet ve Hükümet Başkanları Konseyi’dir. Konsey yasama ve yürütme yetkisi olmasa dahi en önemli konuların ele alındığı en üst Avrupa Birliği konseyidir.
Avrupa Birliği’nde;
Yürütme yetkisi Avrupa Komisyonu’nunda,
Yasama yetkisi Avrupa Birliği Konseyi’nde ve Avrupa Parlamentosu’nda,
Yargı yetkisi ise Avrupa Adalet Divanı’ndadır.
Avrupa Komisyonu: Avrupa Birliği Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’na yeni mevzuat için öneri sunarak yasama sürecini başlatır. Avrupa Birliği politikalarını uygular ve bütçeyi yönetir. Yürütme yetkisi bu komisyondadır.
Avrupa Parlamentosu: Avrupa Birliği üye ülke vatandaşlarının katılımıyla 5 yılda bir yapılan seçimlerle seçilen kişilerin oluşturduğu topluluktur. Avrupa Konsey’i birlikte yasama yetkisini paylaşır. Avrupa Birliği bütçesini Konsey birlikte yapan Avrupa Parlamentosu’nun diğer Avrupa Birliği kurumları üzerinde siyasi denetim yetkisi bulunmaktadır. Parlamento Komisyon’a sözlü ve yazılı soru önergesi verebilir, soruşturma komiteleri kurulmasını sağlayabilir ve şikâyet dilekçesi kabul edebilir.
Avrupa Birliği Konseyi: Üyeleri Avrupa Birliği’ne üye olan devletlerin hükûmetlerinde görevli bakanlardan meydana gelen bir topluluktur. Yasal düzenlemeleri kabul etme yetkisini Avrupa Parlamentosu ile ortak kullanabilen Konsey, yine Avrupa Parlamentosu ile birlikte bütçeyi onaylama yetkisine sahiptir.
Avrupa Birliği'nin yargı bölümü Avrupa Adalet Divanı ve Lizbon Antlaşması uyarınca kurulan Genel Mahkeme Avrupa Toplulukları İlk Derece Mahkemesi'nden oluşmaktadır. Bu iki kurum birlikte, imzalanan antlaşmalar ile Avrupa Birliği hukukunu değerlendirmekte ve uygulamaktadır. İlk Derece Mahkemesi, Avrupa Birliği içerisinde doğrudan bireyler ya da şirketler tarafından açılan davalardan sorumludur. Avrupa Adalet Divanı ise üye olan ülkeler ile ya da Avrupa Birliği kurumlarıyla bağlantılı davalarla ve üye ülke mahkemelerinin bir üst kuruma sevk ettiği dava uyuşmazlıklarıyla ilgilenmektedir. İlk Derece mahkemelerinde alınan kararlar için bazı yasalar doğrultusunda Adalet Divanı'na başvurulabilmekte ve temyiz istenilebilmektedir.
Avrupa Ülkeleri’nde çok eskilere dayanan sınırlar olmadan seyahat edebilme mantığı ile yapılan anlaşmadır. II.Dünya Savaşı'nın ülkelerin güvenilirliğine verdiği zarara rağmen, bu anlaşma düşüncesi birçok ülke yaralarını sararken ve ekonomik iş birliği sürecine girmişken gündeme gelmiştir. Takvimler 1985 yılını gösterdiğinde Lüksemburg’un Schengen köyünde Belçika, Fransa, Almanya, Hollanda ve Lüksemburg tarafından imzalanan bu anlaşma ile iç sınır kontrolleri anlaşma imzalayan ülke vatandaşları arasında kolaylık sağlanacak şekilde düzenlenmiş ve nihayetinde sınırların kaldırılması amaçlanmıştır. Günümüzde ise bu anlaşmayı imzalayan ülkeler arasından herhangi birine vize alan bir kimsenin diğer ülkelere de aynı vize ile gidip gelebilmesine olanak sağlamıştır.
Commentaires