top of page

O


 

Hep erken saatte uyanmaktan nefret ederdi.

“Güneşin bu kadar ümitli doğması beni deli ediyor“ diyemezdi.

Gülünce dudağının yanında çıkan çukurla, boğulduğum deniz aynıydı halbuki.

Ellerinin soğukta buz gibi olmasıyla, onsuz bir şehrin soğukluğu doğru orantılı olurdu hep.

Ben de zaten onunla orantılayabildiğim zamanlarda sevdim matematiği.

O demek; dünya demekti.

İklimiyle, sabahıyla, akşamıyla...

O demek; ben demekti.

Kahvesiyle, derdiyle...

O demek; aile denilen kavramın anlamsız kargaşası içindeki en saf duyguydu belki.

O, onun dışındaki herkesten daha gerçekti.

Dokunsan, ateşti.

Baksan, duman.

Koklasan, deniz.

Ama o, o kadar çok vardı ki gücüyle, sevgisiyle, öfkesiyle.

Ancak; böyle bir canlı,

bu kadar kifayetsiz açıklanabilirdi.


O, o'ydu.

Ve ben hep o haliyle sevdim onu.


 







Comments


bottom of page